Geleceğe yönelik adımlarımın en hakiki olduğu yaşımda toplumumun kariyer adı altında dayattığı insancıl köleliğe red çekerek yıllardır yürüdüğüm yolun acemiliğini, kalfalığını adım adım yaşayarak bir sonraki cesarete kucak açtığım zamanlara gelmiştim. Kolay değildi yaşadığın ülkenin coğrafyasında hem olduğun yerde sevmek, sevilmek hem de uzak diyarlara açıldıkça bir şeylerin değişimine şahit oldukça bazen övgü bazen yergi aldıkça değişimden uzak olmak. Sürekli bir gelişim döngüsü altında, gençliğin en ama en heyecanlı yaşlarında bir yerlere savrulmak kaçınılmazdı. Kendimi sürekli yola çıktığım yerde bıraktığım ilişkimden, dostlarımdan uzaklaştırmadan ilerletmek istiyordum. Bu benim yolcuğumun en gizli ama altın kuralıydı diyebilirim. Bugün sırt çantalı seyahatlerimi sonladırdığım zamanlarda kimlerin yanımda olduğuna, gidenlerin neden gittiğine ve hatta kalanların da neden kaldığına bir gün oturup beraber konuşurken karar verebilirsiniz ve benim kuralımdan dönmeden çizgimi bozmadan da ilerlediğimi anlayabilirsiniz. Bir şey daha belirtmek isterim ki kendini tanıma potansiyeline bu kadar açık ve aç bir çocuk olarak yaşadıklarım, yazdıklarım asla kusursuz değildi hiçbir zaman da böyle bir düşüncenin arkasında olmadım.Bugün de yarında kendine eleştiri yapmayı yine en önce kendim üstleneceğim.

Bu yazı 18-19 yaşlarında sadece hayali olan bir meslek grubunun fakültesi içinden bambaşka bir yere uzanan ve bu değişimin artık tamamlandığı 23’ncü yaşlarının son zamanlarında kendime yaptığım bir analizdir.  Bu benim durduğum ve kendime artık çok dışarılardan baktığım bir eleştiridir. Kaybettiklerim sayesindedir.

                 Bugünler de bir yatak, bir sobanın yanında kıvrılmış, askerlik başvurusunun açıklanacağa tarihe kadar hayatını dondurmuş, insanlığa, memleketine, belki de en acısı kendisine bile katkı veremeden hatta hatta zararlı alışkanlıkları dozunda kullanmayarak kendisine kötülük bile yapan eski bir gezginin başucundayız. Kulağında ‘okul bittiğinde gezemessiniz, tadını çıkarın’, ‘hayat kamp çadır otostop kadar kolay değil, tamam bunlar da yaşadığınız şartlarda emek isteyen, zor şeyler ama hayat daha zor’ cümleleri dönüp duruyor. O zamanlarda bu bakış açısını anlamaya çalıştığı kadarıyla bunu yenebileceğine inanan bir çocuk bu oğlan. Hayatın insana neler sunabileceğine karşın aslında sürekli bir tercrübe yaşar bir durumda da hayat sürdürdü bizim oğlan. O kadar çok insan ile tanışıyor, o kadar çok insana muhtaç yaşıyormuş gibi bazen, muhtaçsızlığa koşarken sürekli bir muhtaçlık içindeymiş. Muhtaçlık onun için bugün aldığını yarın verebilecek duruma geldiğinde ve aldıklarının fazlasını veya aynısını yapmasa da o zaman içinde neyi geri sağlayabiliyorsa, neyi unutmadıysa muhtaçlığa her zaman kucak açmış ve gerekli görmüş. Kalabalık coğraflarda bir merhamete muhtaç olmak gibi değil onun için bu. Her zaman her şeyi kabul etmiş, kendine güveni olmuş hatta kendine güvenini ailesinden değil kendisinden olmuş bu oğlan. Yetiştirilirken özgüvenli bir çocuk olarak yetiştirilmemiş, özel ilgi görmemiş, bir şeylere hep kazanım sağlarken güven kazanmış, kaybederken de kaybettiğini neden kaybettiğini sorgulayarak hep bir sonrakine davranışını biçimlendirmiş.

     Bu oğlan konuşulanlara, duyduklarına hep birden fazla bakış açısıyla bakardı. İnsan neyi söylemek isteyip de söyleyemese de onu kendi kafasında karşısıdakinin düşüncelerine geçer ve sesli olarak telaffuz ederdi. Hattta daha fazla ileri gider ve kendisine bak bunun karşı düşüncelerinde bunlarında yattığı ama çıkarmasının mümkün olmadığı durumların da o kişiye bağlı aile, iişki, arkadaş, maddiyat, eğitim durumlarına gözlerinin önüne sererek ‘bana bu açıklamayı yapabilirdi ama bunun yerine bambaşka bir açıklama seçti, seçtiği açıklama gerçekleri yansıtmadığı davranışlardan ve tutarsızlıklardan belli ama sakladığı açıklamayı neden yapmadı, çünkü bunların da böyle bir bariyeri vardı, buralardan gitse buralardan tıkanabilirdi, buralardan karşısındakine yine yenilebilirdi, yine cevapsız kalmaktansa veya kabul edeceği bir soru ile karşılaşmaktansa cevabının tutarsızlığına gittiği soruya karşın bu cevabı vermekten çekinmedi ve başardı.’ İşte bu oğlanın yaptığı duygunun başladığı yer ilk empatiyi keşfettiği yere gidiyor aslında. Her insanın her halinin senin sohbetine, senin giyimine, yediğin yemekte ki hareketlerine bile uygun olamayacağına anlamına gelirken başlıyor. Eğer sen her anı sana uygun yaşınılıyor gibi hissedersen ki bu sadece bir anlık bir şey değil bu bazen 1 hafta bazen daha uzun bir süreç, orada insan ile problemin başlıyor. Aileden çıkan kavgalar, arkadaşlıktan çıkan tartışmalar, ilişkiden çıkan ayrılıklar hep empatinin yeterli yapılamamasından kaynaklanıyor. Bir de şu var ki bu oğlan empati duygusunun ve detaycılığın tanımını yapabiliyor ama bu empati duygusunun unutulabilir bir şey olduğunu atlıyor. Kendisinin yaşadığı tecrübelerden biri de bul olmuştu aslında kaybettiklerine karşın. İşte o kadar zor bir hayattayız ki bir şeylerin tetiğinde olmadığın zamanlar da bir şeyleri kaybetmen çok kolay olabiliyor. Çünkü telafi hakkını bazen yitirmiş oluyorsun ya da bu bazı durumlarda hiç sunulmuyor ama zaten kayıp noktasındaysan bunun ikisininde tutar bir yanı kalmıyor. Yani geri dönüşlerin şimdiye kadar yaptıklarına bakılarak bir müsaması olabilir tabiki ama bu hep bir ihtimaldir ve insana sadece umut ettirir. Senin hatırlaman gereken nerede empati yapamadığını hatırlamak, nasıl karşı tarafı anlayamadığın noktayı sorgulamak. Kendine zor da olsa onu işlemen gerekiyor. Sebeplerini bulman lazım önce, sebepleri bulduğunda çözümleri yaratacak kişi sensin. Evet artık hayatında o insanlar yok, o insan yok ama hayat devam ediyorken çözümünü yaptığın şeyleri bir daha unutman mümkün olmazdır diye düşünüyorum. Çünkü o kadar ağır tecrübedir ki insan, aklının bir köşesinde ölümüne kadar seninle gelir. Yani her şey değişir ama yanında olmayanların ne ses tonu, ne gözlerine düşen mimikleri ne seninle mutlu olduğu anlar değişir. O değişir ama sende bıraktıkları asla değişmez. Daha iyi hatırlayacak bu oğlan sebepleri..

    Dünya hakkında konuşamadı bu oğlan daha. Tek başına yeterli bir dil bilgisi olmadan, yeterli bir parası olmadan, arkasına cesaretini, önüne korkularını aldı ve gitti. Ülkesinde ki önyargıların olduğu ülkelere ayak bastı. İslam sıkı dedikleri İran’a gitti 2 hafta geçirdi, geldi daha anlatamadı. Anlatamazdı da biraz zamana ihtiyacı vardı. Bir hayalin, yıllardır kurduğu hayalin içine girmişti. Arkasından bir daha çıktı. Dostu istedi, beraber sıra arkadaşlıyla gitti bu sefer. Herkes ile gidicekti bu oğlan bu turlara, düşüncesi farklıydı bu sefer. Türkiye yolcuğu gibi değildi, tabi orada da taşıdı birçok arkadaşını, kız arkadaşını ama yine tek başınalığı ile bitirdi türkiye rotasını. Yeni maceralarında açıktı her şeye. Önce biraz kendi doymak istiyordu  sonra beraber olmak. Arkasından yine önyargıların olduğu hatta çoğu insanın son tercihi olacak olan, buradan düşman bakılan, gavur bakılan ermenistana gitti. Yani bu çocuk hep uçuk kaçık şeyler yaşardı. Kafasını toparlamasıda uzun sürerdi. Yaşadıklarını anlatması, paylaşması, yazması zaman alacaktı. Bir şeyler erken tıkandı. Bu onun hayaliydi, ama içine şimdiye kadar o kadar mutsuzluk düşmüştü ki ilk defa mutlu olduğu zamanlardaydı.O  bu o hayali içinde ne yaşadı, ne paylaştı, neler aldı daha boğazından çıkmadan kelimeleri durdurmak zorunda kaldı.Nedenler soruldu ama bunun yankısının nasıl olacağı sorulamadı. Kendisi bile kendisine soramıyordu ki. Ama gerekliydi. Yaşadığı mutlu anların sonunun böyle olması hiç yaşanmasaydını diretti ona, zaten sonrada bitti dedi bu kadar bu kadar mutsuz hissiyatımın içerisinde sahte mutluluk peşinde koşamamdı son kararı. Beni ben yapan bir duygu olsa da bu duyguya kazanım için çıkıp, en yakınımdan kayıp yaşarken gideceğim tek bir kilometrenin bile bana bir dönüşü olmayacak hatta oradan her uzak bulunduğu her saat kendisine acı yaşatacaktı. Bu oğlanın türkiye de çok hızlı rotaları olmuştur mesela. Gezi olayından çok, kültür olayından çok, yol yapmak istemiştir ve kaç bölgeyi birbirine 3-4 günde katmıştır. Görmek, bilgi sahibi olmak değildir o , oda zaten onun olmadığının farkındadır ama o birbirine geçen kültürler içinde araç içinde ettiği sohbetten, dağların tek tek aşılışından keyif almıştır. Ama bilir misiniz ki bu oğlan 4 yıllık macerasının içinde en uzak kilometreden, en hızlı bir şekil de nasıl gelmiştir? Dağlar üstüne nasıl devrilmiştir bu oğlanın bilir misiniz? Ufacık bir yağmur tanesine yıkılarak ama hiç durmadan kilometrelerce yolu bir şekilde bitirerek gelmiştir. Yani insan gerçekten hayatından gitmesini istemediği biri için her şeyi yapabilir. Hayatta her türlü olumsuzluk önümüze çıkabilir, her türlü felaket, olumsuz durumla karşılaşabilirsiniz çoğu olumsuzluğu erteleyebilir, kazanabilir, kaybettiğinizde yenisi için bir şeyler yapabilirsiniz ama bir insanının önüne bir insan çıktığında onu aşmak, onu törpülemek, onu yeniden kazanabilmek çok zordur, o bir tanedir ve düşüncelerin keskinliği en iyi bilenmiş bıçağı bile kenara atar ve bir farklı bakış açısıyla daha bir insandan artık kurtulmak, bir insanla yeni bir dünyayı hayal edememek, bir insanı görmeden, konuşmadan, hatırlamadan mutluluğa açılıcak kapıya gelmekte zordur, karşısında peşini bırakmak istemeyen, belki binbir sebepten bir şeylerii yanlış olduğunu anlatmaya çalışan birinin üstüne basmak zordur, artık öyle bir nokta gelir ki yapılan her şeyi görmezden gelir, kulaklar tıkanır ne zaman kendini dinlemek istediğin noktaya kadar o kapının üstünden atlarsın, belki ezerek geçersin, belki kör olursun görmezden gelip kanatlanıp gidersin ama bir insanın kaybedimini de, yeni bir hayatın kazanımınıda çok zor yaparsın.  İki taraf içinde gelecek duygusu değişmiştir. Birisi yerin altının güzelliğini üstüne çevirmek ister, biri tüm kapılarını kapatmıştır. Buradan sonra yapılacaklar, yazılacaklar artık bizim oğlanı aşar. Çünkü kendisinin her şeyi dondurduğu noktada karşısındakinin veya karşısındaki kalabalıkların ne yapacağını tahmin etmekten kendisini uzaklaştırmak istediği noktadadır. Düşünmeyi bıraktığı noktadadır. Yazmayı bile bırakmanın eşiğindedir.

Biraz lafı uzattım, biraz detay verdim, biraz uzaklara gittim. Kilometrelerin hayatımda hiçbir yeri kalmadı dostlar. Samimiyet, sadakat, gerçeklik hayatımın ana maddeleri. Bir de sahte olmamak, saklayıcı olmamak. Bunlar olduğu sürece dünyanın her ülkesi görülür, yaşadığın ülkede kariyer basamakları yapılır, evlenilir, eğlenilir, her şey yapılır. Sadece gerçek düşünceleriniz ile insanlar ile beraber olun, sevgiliinize, dostlarınıza bu şekilde yaklaşın. Seneler var, uzaklar var demeyin. Zamanını beklemeyin, ertelemeyin.

Yaşlı oğlan diyor ben değil.

-sametevrenaycicek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir