Bu konu üzerine şimdiye kadar ana başlık altında toplanmamış olsakta ara ara düşüncelerimi diğer sosyal yazılarımda paylaşmıştım. Zamanın bazılarınız düşündüğü gibi çok hızlı aktığını düşünüyorum. Bu hızlı akan zamanı da ikiye ayırıyorum. Zamanın içinde kalanlar ve kalmayanlar. Genel olarak hızlı aktığı konusunda hemfikiriz. Zamanı yavaştanların kısmında birkaç kelam dökmek istiyorum. Suadiye’nin bir kahve dükkanında, yaşının tahminini saçlarından, buruşmuş derisinden, gözaltında oluşan çizgilerinden tahminen çıkardığım bir hanımefendi sayesinde yol aldım bu yazıya, ilhamımı da es geçmek istemiyorum. Hanımefendi’nin bir dizüstü bilgisayar da bir word dosyası üzerinde yazdığını görmüştüm, ilk gördüğüm de sadece işini tamamlayan bir eğitimci veya bir şirketin yöneticisi olarak olduğunu düşündüm. Ardından kahvemin soğumaya geçtiği dakikalarda devam eden yazı süreci ve aynı zamanda düzeltme yaptığı metin bana bir pazar gününde artık hangi alanda ilerliyorsa yaşını almış saygın hanımefendi, önce kendine sonra bir işe veya hobiye sonra da topluma katkı sağladığını düşündüm. Çalışmanın her yaşta insanı pozitif kıldığını da hissettim. Bazen çok fazla işle alakalı konuşan insanları itici bulurum, iş üzerinden bir hayat sohbeti döndüren insanlara “geri kafalı” olarak bakabilirim. Bugün o bakışlarımdan biri olmadı. Çünkü aramızda ki yıl farkını düşündüğüm de bugün bana çalışmayı aşılayan bir yaşlıyı gördüm. Bu görüş sadece fiziki bir görüş değildi tabiki. Çevresinde bulunan genç insanların da dikkatini çektiğini düşünüyorum. Aradan belli zaman geçtikten sonra bir yürüyüş caddesinde veya farklı bir lokasyonda aynı yaşı almış başka insanlarla da karşılaştım tabiki. Burada insanları o hanımefendi üzerinden değerlendirmem belki o an için diğer insanları “yok” olarak görmek olacaktı ya da sert bir yargılayıcı, eleştirmen veya ön yargılı tipitip olucaktım. Aslında insan yermek olarak bakmadım sonra karşılaştığım insanlara, ilk hedefimi ise kendime çevirdim. Yaşamımı düşündüm ve bazen kaçırdığım ayları, günleri düşündüm. Dolu geçirdiğim yıllarımı, ayları mı da buna dahil ettim. İnsanın her anının dopdolu geçmesini bekleyemeyeceğiz pek açık lakin insanın boşa giden zamanlarını da fark etmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tam bu noktada yaşadığım onlarca tecrübenin senelere vurduğumda çok kısa bir zaman dilimini, geçirdiğim boş vaktin ise çok uzun bir zaman dilimini barındırdığını görmek beni bu noktada biraz yıprattı. O an elime kağıdı, kalemi alıp üretmek ve bir dakika daha zaman kaybetmek istemedim oysa ki içtiğim kahvenin bana o an verdiği hazda bana o an bir doluluk katıyordu. İnsanın en boş anları eğer huzura dahilse onları negatif sayamıcağımızı da farkettim. İnsanın boş anları ilgilendiği iş, hobi veya bir nesne olmasa da eğer o vakitler keyif içinde, huzur içinde geçtiyse o anlarında asla negatif yazılmayacağının, en azından kendi adıma, altını tekrar tekrar çiziyorum.

Peki bu doluluk ve boşluk arasında ki gidip gelen suyun hangi tarafta ağır bastığına gelirsek neler diyebiliriz. Belki biraz daha da açabilirim sohbeti. Yıllarca hayat standartlarını tutmak için yaşam sürmüş ve bu süreci boyunca da çalışmış, çalışırken elbette bazen bal tutmuş bazen eli kirlenmiş bir insanı portföye koydum . Bir diğer insan da yine hayat şartlarında ki sürecinde çalışmış, çalıştığı alanda gelişmiş, insanlara öğretici olmuş, başka hobileri avucuna almış, yaşamın renklerini, ülkelerini, yemeklerini tatmış ve diğer insanla aynı portföy de buluşmuş. Bugün birkaç yıl boyunca aynı sepette durucak iki insanı hayal edin ve sonrasında o yıl, o kum saati dolduğun da orada ki sonuca sizin ihtiyacınız olacak. İkiside aynı hayatı yine sürdürecek bu kum saati akarken. Hepimizin gür sesini şimdiden duyabiliyorum, cevap çok açık belki de. Peki kimse sepette değilse?

Bugün çocuklarımız, gençlerimiz, akranlarım biz kimlere yanaşmalıyız, kimleri ilham almalıyız ve kimlere saygı duymalıyız? Eğitimin amacının “saygınlık” olduğuna inanıyorum. Eğitimli her insan “saygın bir insandır” benim hayat standartlarımda. Eğitimden bahsederken görevi olarak tamamlanmış eğitimden de bahsetmiyorum bu arada. Okul eğitimi olmasa da yaşamın tüm kuralları, adalet, inanç, görgü, adap, saygı ve sevgi tüm bunları içine almış eğitimden bahsediyorum. Eğer bunları gerçekleştirmemiş bireyse karşımda ki beyaz saçlı bir beyefendi veya hanımefendi öncelikle üslubumu böyle devam ettiremem. Ben kendim dahil telaffuz etsem karşımda ki yaşını alan insan rahatsız duyar. Çünkü kendisi dahil kimin hanımefendi, kimin beyefendi olduğunu bilir. Bazısı hissetmez bile çok nadir de olsa. Çocuk,ergen, akran bir soru veya fikir yöneltir ve yaşadığı dönem üzerinden cevaplara başlar ya da büyüdüğü kurallar içinde, örf ve adetler içinde cevap verir. Belki hiç yaşamadığı, yaşamayı hayal etmediği şeyler için bile bir olumlusuzluk üretir. Ürettikleri olumsuzluk üzerine belli oranda olmasa da yaşadığını kendi üzerinden yaşasın isteyebilir. Asla güncel hayat şartlarını ortaya koymaz ve dönemden habersizdir. Burada çocuk ise ne alacağını şaşırır, doğru gelen cümleler ile kendisini yıllar önce geriye götürüp, kendini değiştirmişse bugün ki gibi aramızda yaşayan gericilerden biri olabilir, öyledir de onların doğumu, duyduklarını araştırma zahmeti hissetmeden, direkt kabul ederek yaşar ve her yıl yaş almaz, yaş verirler. Diğer bir tarafsa yaşadıkları üzerinden, yaşarken ne hissetiklerini ve güncel dönem de insanların bunları hangi şartlarda yapabileceklerini düşünürler. Akılın üstünlüğünü değil, tecrübesinden faydalanmasını söylerler. Özgün olmayı ve çok çalışmanın önemini vurgularlar. Her zaman gelecekte ki neslin daha iyisini yaşamayı dilerler ve yol gösterirken yaşadıkları üzerinden anlatım yaparlar. Hikaye hırsızlığı yapmazken, hikayeyi uzun tutup da gençleri sıkmazlar. Bilgi ve bilimin yolunda anlatımdan asla vazgeçmezler. Gelecekte onları takip eden hem kendi çocukları hem de diğer öğrencileri onların disipliniyle büyüdüğü sürüce eğitimi hep yukarı taşırlar. Bugün sepetimde ki destek vereceğim ve saygıyla yanında duracağım insanlardır bunlar. Diğer insanlar gibi olmamaktır gayem, gayelerimiz. Çünkü hiçbir zaman fark etmeyiz orada olduğumuzu. Bu bir kötülük değildir ama iyilikte değildir. İyi olmayan her şey ise bir noktada çevreye zarar verir, en basitinden yer kaplar. Kimsenin hayatında yer kaplayan olmayın, yer açan insan olun. İnsanlara aktarın, bilgilendirin ve dinlenen kişi olun, tabi kısa ve öz şartıyla.

Yaşın tecrübesi bu anlamda bir ömüre bağlı, nerden geldin, nereye gidiyorsun. Ne kadar yaşadın, ne kadar yaşatabilirsin? Herkes sen mi yoksa herkes bir mi? Düşün dur bakalım okuyucu. Sevgi, saygı yol ile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir