İnsanlar her yıl en az bir gün kendilerini hatırlarlar. Bunu insanlığın büyük bölümü devamlı gerçekleştirir. Bazı insanlar ise yılın ya da yılların içerisinde ki yorgunluktan, hayatla mücadele vermekten kendilerinin doğum zamanlarını ya es geçerler ya da gerçekten unuturlar. Hayata geldikten sonra her yıl daha da heyecanını kaybeder doğum günü partileri. Ailelerin heyecanları, kişinin kendi heyecanı her yıl daha çok siner hatta bu gençlikten, yetişkinliğe geçerken çoğunlukta kaybolur. Partilemek kaybolur ama insan kendini ve doğdum dediği anı kimse hatırlamasa bile, bankalar hatırlatmasa bile, takvime baktığı an anımsar, gülümser, iyi hisseder. Bazı insanlar yaşlanıyorum demezler, yaş alıyorum derler, bazıları yaş aldın der yakınına. Yaşlanmak herkesin hemen kabul edebileceği bir duygu değildir, özellikle içinde gezgin ruhu olanların. Bu konuya daha sonra değineceğim ama şimdilik burada yaşlılığı kapatıyorum.

Kendimi her yıl bir önceki seneyle bazen ise daha eskiyle kıyaslıyorum. Nerede olduğumu, ne yaptığımı, ş anki güncel durumumu muhakeme ediyorum. Kendimi motive etmek ya da yermek gibi bir endişe içinde bunu yapmıyorum. Biraz hesap ve kitap biraz anımsamayı seviyorum. Anılarımı canlı tutmayı seviyorum, yaşadığım hayatın içinden yol geçtiğini biliyorum, içinden yol geçenlerin durakları olsalarda onlar hep bir yerde yolcudur bunu da iyi biliyorum o yüzden kendimi soyutlamıyorum. Anılarım ile yaş alıyorum.İçimde ki evrene sesleniyorum, içinde ki yolu hiç kaybetme “rotasizevren” olur mu diyorum.

Çevremizde insanlar olur, onlarla ya okulda, dershanede aldığımız eğitimler sayesinde tanışmışızdır ya da aynı mahalle, aynı site içerisinde birbirimizi çok görerek ve ortak alanda bulunduğumuz için yakınlaşmışızdır. Onlar bizim en yakın arkadaşlarımız olmuşlardır. Yeni bir döneme geçsekte kopmadan beraber büyüdüklerimiz olur, hiç beklemeden ayrıldıklarımızda olur. Eski arkadaşlarımız için şunu söyleyebilirim biz onlarla “köklerde bir, dallarda ayrıyız”. Aynı eğitimi almış bile olsak aynı iş koluna yönelmeyiz, aynı hobiyi yapsakta aynı anda sürdürmeye devam etmeyiz aynı anda başlanan hikayelerin, tomurcukların bir olması dalların aynı zamanda büyümesi belki de daha acı bir tabirle aynı anda kırılmasını bağlamıyor. Aynı mahallede oturmakta bir tohumdur, nereden geldiğin, ne kadara geldiğin, ne olduğun, kimin neyi kimin nesi olduğun bellidir. Sokaktan eve getirilen kir gibi nereden geldiği belirsiz değildir tohum olmak.

Büyümeyi göze alırken insan, istek ve arzu içerisinde koşarken bir ağaç değil bir dağ olduğunu düşünüyor çevresindekileri bir orman görüyor. Tecrübe yaşayarak büyümeyen her zaman ormanlara sahip olduğunu da düşünmeye devam ediyor. Kimseye dokunmayan da her dokunana amin diyen de aynı hissi paylaşıyor. İnsanların yadsınamaz noktaları vardır. Herkesin kendi içinde dokununca ağlayacağı, dokununca öfkeleneceği noktaları vardır. Bu noktalar tohumda bir olan insan ile ne kadar çok yıllar geçirsede, iki dalda kavga edebilir. Birinde meyve fazlası olan, az olanı gücünü göstermek için kırabilir. Hayat içinde bunu yaşayan yüzlerce insana şahit oluyoruz. O yüzden hep desteklediğim bir şey var ki insanın kendi savunma mekanizmasının olması. En iyi insan üslubu ve konuşma becereksizlikliği yüzünden en kötü anılabilir, en kötü insan ise göklere çıkartılabilir, iyi insan damgası konulabilir toplum tarafından. Burada elbette ayırt etmeyi bilen insanlar uzun vadede bu iki kişiyi karşılaştırdığında kimin iyiliğinin, kimin kötülüğünün ağır bastığını anlayabilir fakat hayatın akış hızında bu sonucu beklemek bile herkes için mümkün olmuyor. Çünkü biz yaş almayı o kadar çok hızlandırdık ki ne yaşlılığa gitmek için hevesleniyoruz bu hevesle hızlanıyoruz ne de yaşımızı durduracak kadar kendimizi frenliyoruz her daim yeni bir proje ile akşam yemeği masasında birbirimizin kafasını ütülüyoruz.

İnsan her sabah fiziğini gördüğü gibi kendi içinide görmeli. Bugün kimin hakkında iyi düşünmüş, kimin hakkında kötü düşünmüş bunun yorumunu yapabilmeli. Her güne sığdırmak belki ilk zamanlarda kalabalık çevrelerde zor ama iyi ve kötüyü ayırt ettiğimizde her şey daha basit. Hayatı sadeleştirmek bir nevi. Tek cins kalmak istemek de belki bir noktaya kadar kabul edilebilir ama hayatın olağan akışında bu yok ve insanlar kadın-erkek olarak birleşmek zorunda. Bunu başaramayan insanlarda ya da denemeyen insanlarda yaş alınan ilerki yaşlarda depresyonlar ve çeşitli problemler görülür. İnsanın kendi mutlu anını görmesi ve insanın en değer verdiğinin sevincinde paylaşım yapması, beraber olması kadar güzel bir şey olmadığını düşündüğüm hayat ideolijimde baktığımız bedenin içini toparlamakta, dışarıya ışık açmak demektir. Sizler yaş alırken en mutlu anlarınızı yanınızdan ayırmayınız ve daima hatırlayınız. Sevgi, saygı, yol ile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir