Hikayenin sonuna aittir kelimemiz. İyisiyle, kötüsüyle yaşanmış bir olay örgüsünün sonlandırılmasıdır. Bazen bir insana varılır, bazen bir memlekete varılır. Bazı günler olur insan yolu uzatır, hikayesine kahramanlar alır, dostlar alır, düşmanlara dönüşür ve o olay örgüsü bir cinayetin romanı olur. Uzaklara ait değildir cinayet romanları hepsi bir varma durumudur. İnsan vardığı yeri kendi belirlemelidir. İnsan sakinliğini kendi korumalıdır, insan ahlaki tutumunu bir dervişten almamalıdır. Kimse insanın kendisi kadar ahlâkî temizliğe ulaşacak ruhani güce sahip değildir. Bilgilerin eseri olmak toplumun doğru gördüğünü sürdürmek, bu konuda başarılar kazanmak onay değildir.
İnsan kaderini belirleyemez ama değiştirebilir. İnsanın elinde bir zamanlar kazma, kürek varmış ne yiyeceğini daha doğrusu ne yemek istediğini kendi belirlermiş. Ne kadar kazarsa o kadar yermiş, ne kadar ekerse o kadar alırmış. Şimdi bu kadere ait olmayan bir duygudur. Kaderi aç kalmamaktır, ne yiyeceğini belirlemek çalışkanlığından gelen çabası olmuştur. Tercihi yatmak olsaydı, bir tas yemeği yiyebilecek kadar şanslı olurdu, kaderinde açlığın mahkumiyetinde ölüm yoksa.
Şimdinin gücü ise bir kalem bir kağıt. İnsan okursa, konuşabilir. İnsan konuşabildikten sonra yazabilir. Hayat bir döngüdür ve fikrimce sıralaması budur. Önce bizden öncekileri okumalıyız. Sonra bizimle olanlarla konuşmalıyız, tartışmalıyız. Sonra bizden sonrakilere bırakacağımız düşünceleri elle tutulur hale getirmeliyiz. Okuduklarımızdan emin olduktan sonra konuşma aşamasına geçebiliyoruz. Özgüven, çalışkan insanların kazanımıdır. Konuştuğumuza hem kendi kulağımızı kabartıp kendi onayınızı almamız hem de çevremizde ki tepkilerin doğru orantıda olmasıyla yazma aşamasına geçebiliyoruz. Bu kalemimizi güçlü tutmamız için büyük bir gereklilik. Yazdıklarımızı okunmasından sonra aldığımız dönüşlerin yararına bakıyoruz ve kendimizi ancak bu şekilde etkileyebiliyoruz. Kendimizi etkilemenin en önemli nedeni ise bir sebebe bağlı. İnsan ancak kendinden etkilendiği an, ben başka insanlara doğru açılıma sahibim, toplumuma doğru katkı sunabileceğim yere ulaştım diyebiliyor.
İnsanların hayatı seneler adı altında söylendiğinde birkaç yıla aittir ama yaşantıda insan uzun ömürlüdür. İnsan varış yerine ulaşana kadar birkaç kez doğar. Yol insanı sürekli yeniler. Okumak ayrı bir yol, konuşmak ayrı bir yol, yazmak ayrı bir yoldur. İnsan bağımlı bir varlıktır da. Yeni bir yolcuğun başında bir önceki vardığı yeri arar. Bu genel olarak iyi hatıraları, başarıları anları kapsar. Kötülük çabuk silinmez ama çabuk unutulmak istenir. O yüzden varışın hep olumlu yönleri konuşulur. Asıl insan mutsuzluğun içinde vardığı yerleri konuşabilir olmalıdır. Oralar bizim toplumumuzda özeldir. İnsanlar ailesiyle, sevgisiyle, arkadaşıyla yaşadığı en kötü birebir diyalogları bir yerlerde anlatamazlar. En yakınlarına dâhil anlatamazlar. O zor yolculuk bittiği an, varılan liman unutulur ama ben bilirim ki o varış insanın mutluluğunda kendini taşıdığı birçok seviyeden daha iyi yere taşır. Olumsuzluklar genelde mod düşürür ama genel anlamda insanı yarışa sokar.
İnsan kendini yenilemek için neden aramadığında bile kötü bir hissayattan beslenebilir. Her varış hatırlanmaz ama her varışın bir izi vardır. İnsan saklanmak istediğin de saklanabilir olmalı. Toplum da buna müsade edebilmeli. Çevremizde saklamak isteyenlerin peşinden koşmamalı. Yolu açık yürümek ile kapalı yürümek bir tercih olmalı, saygı duyulmalı.
Varacağınız nokta neresi olursa olsun kendinize ait bir yolda olduğunuzu unutmayın.
Belirlediğiniz her felsefenin imzasını taşıyabilen olun ki ne üzüntünüz de başınız ağrısın, ne kahkalarınıza gür sesler eklensin. Kendi sesinizi ve sadece en yakınındakileri dinleyin. Bu yeterli bir hayattır. Mutluluğa varacağınız yollar daim olsun.

Sevgi, saygı, yol ile.

Hikayenin sonuna aittir kelimemiz. İyisiyle, kötüsüyle yaşanmış bir olay örgüsünün sonlandırılmasıdır. Bazen bir insana varılır, bazen bir memlekete varılır. Bazı günler olur insan yolu uzatır, hikayesine kahramanlar alır, dostlar alır, düşmanlara dönüşür ve o olay örgüsü bir cinayetin romanı olur. Uzaklara ait değildir cinayet romanları hepsi bir varma durumudur. İnsan vardığı yeri kendi belirlemelidir. İnsan sakinliğini kendi korumalıdır, insan ahlaki tutumunu bir dervişten almamalıdır. Kimse insanın kendisi kadar ahlâkî temizliğe ulaşacak ruhani güce sahip değildir. Bilgilerin eseri olmak toplumun doğru gördüğünü sürdürmek, bu konuda başarılar kazanmak onay değildir.
İnsan kaderini belirleyemez ama değiştirebilir. İnsanın elinde bir zamanlar kazma, kürek varmış ne yiyeceğini daha doğrusu ne yemek istediğini kendi belirlermiş. Ne kadar kazarsa o kadar yermiş, ne kadar ekerse o kadar alırmış. Şimdi bu kadere ait olmayan bir duygudur. Kaderi aç kalmamaktır, ne yiyeceğini belirlemek çalışkanlığından gelen çabası olmuştur. Tercihi yatmak olsaydı, bir tas yemeği yiyebilecek kadar şanslı olurdu, kaderinde açlığın mahkumiyetinde ölüm yoksa.
Şimdinin gücü ise bir kalem bir kağıt. İnsan okursa, konuşabilir. İnsan konuşabildikten sonra yazabilir. Hayat bir döngüdür ve fikrimce sıralaması budur. Önce bizden öncekileri okumalıyız. Sonra bizimle olanlarla konuşmalıyız, tartışmalıyız. Sonra bizden sonrakilere bırakacağımız düşünceleri elle tutulur hale getirmeliyiz. Okuduklarımızdan emin olduktan sonra konuşma aşamasına geçebiliyoruz. Özgüven, çalışkan insanların kazanımıdır. Konuştuğumuza hem kendi kulağımızı kabartıp kendi onayınızı almamız hem de çevremizde ki tepkilerin doğru orantıda olmasıyla yazma aşamasına geçebiliyoruz. Bu kalemimizi güçlü tutmamız için büyük bir gereklilik. Yazdıklarımızı okunmasından sonra aldığımız dönüşlerin yararına bakıyoruz ve kendimizi ancak bu şekilde etkileyebiliyoruz. Kendimizi etkilemenin en önemli nedeni ise bir sebebe bağlı. İnsan ancak kendinden etkilendiği an, ben başka insanlara doğru açılıma sahibim, toplumuma doğru katkı sunabileceğim yere ulaştım diyebiliyor.
İnsanların hayatı seneler adı altında söylendiğinde birkaç yıla aittir ama yaşantıda insan uzun ömürlüdür. İnsan varış yerine ulaşana kadar birkaç kez doğar. Yol insanı sürekli yeniler. Okumak ayrı bir yol, konuşmak ayrı bir yol, yazmak ayrı bir yoldur. İnsan bağımlı bir varlıktır da. Yeni bir yolcuğun başında bir önceki vardığı yeri arar. Bu genel olarak iyi hatıraları, başarıları anları kapsar. Kötülük çabuk silinmez ama çabuk unutulmak istenir. O yüzden varışın hep olumlu yönleri konuşulur. Asıl insan mutsuzluğun içinde vardığı yerleri konuşabilir olmalıdır. Oralar bizim toplumumuzda özeldir. İnsanlar ailesiyle, sevgisiyle, arkadaşıyla yaşadığı en kötü birebir diyalogları bir yerlerde anlatamazlar. En yakınlarına dâhil anlatamazlar. O zor yolculuk bittiği an, varılan liman unutulur ama ben bilirim ki o varış insanın mutluluğunda kendini taşıdığı birçok seviyeden daha iyi yere taşır. Olumsuzluklar genelde mod düşürür ama genel anlamda insanı yarışa sokar.
İnsan kendini yenilemek için neden aramadığında bile kötü bir hissayattan beslenebilir. Her varış hatırlanmaz ama her varışın bir izi vardır. İnsan saklanmak istediğin de saklanabilir olmalı. Toplum da buna müsade edebilmeli. Çevremizde saklamak isteyenlerin peşinden koşmamalı. Yolu açık yürümek ile kapalı yürümek bir tercih olmalı, saygı duyulmalı.
Varacağınız nokta neresi olursa olsun kendinize ait bir yolda olduğunuzu unutmayın.
Belirlediğiniz her felsefenin imzasını taşıyabilen olun ki ne üzüntünüz de başınız ağrısın, ne kahkalarınıza gür sesler eklensin. Kendi sesinizi ve sadece en yakınındakileri dinleyin. Bu yeterli bir hayattır. Mutluluğa varacağınız yollar daim olsun.

Sevgi, saygı, yol ile.

Hikayenin sonuna aittir kelimemiz. İyisiyle, kötüsüyle yaşanmış bir olay örgüsünün sonlandırılmasıdır. Bazen bir insana varılır, bazen bir memlekete varılır. Bazı günler olur insan yolu uzatır, hikayesine kahramanlar alır, dostlar alır, düşmanlara dönüşür ve o olay örgüsü bir cinayetin romanı olur. Uzaklara ait değildir cinayet romanları hepsi bir varma durumudur. İnsan vardığı yeri kendi belirlemelidir. İnsan sakinliğini kendi korumalıdır, insan ahlaki tutumunu bir dervişten almamalıdır. Kimse insanın kendisi kadar ahlâkî temizliğe ulaşacak ruhani güce sahip değildir. Bilgilerin eseri olmak toplumun doğru gördüğünü sürdürmek, bu konuda başarılar kazanmak onay değildir.
İnsan kaderini belirleyemez ama değiştirebilir. İnsanın elinde bir zamanlar kazma, kürek varmış ne yiyeceğini daha doğrusu ne yemek istediğini kendi belirlermiş. Ne kadar kazarsa o kadar yermiş, ne kadar ekerse o kadar alırmış. Şimdi bu kadere ait olmayan bir duygudur. Kaderi aç kalmamaktır, ne yiyeceğini belirlemek çalışkanlığından gelen çabası olmuştur. Tercihi yatmak olsaydı, bir tas yemeği yiyebilecek kadar şanslı olurdu, kaderinde açlığın mahkumiyetinde ölüm yoksa.
Şimdinin gücü ise bir kalem bir kağıt. İnsan okursa, konuşabilir. İnsan konuşabildikten sonra yazabilir. Hayat bir döngüdür ve fikrimce sıralaması budur. Önce bizden öncekileri okumalıyız. Sonra bizimle olanlarla konuşmalıyız, tartışmalıyız. Sonra bizden sonrakilere bırakacağımız düşünceleri elle tutulur hale getirmeliyiz. Okuduklarımızdan emin olduktan sonra konuşma aşamasına geçebiliyoruz. Özgüven, çalışkan insanların kazanımıdır. Konuştuğumuza hem kendi kulağımızı kabartıp kendi onayınızı almamız hem de çevremizde ki tepkilerin doğru orantıda olmasıyla yazma aşamasına geçebiliyoruz. Bu kalemimizi güçlü tutmamız için büyük bir gereklilik. Yazdıklarımızı okunmasından sonra aldığımız dönüşlerin yararına bakıyoruz ve kendimizi ancak bu şekilde etkileyebiliyoruz. Kendimizi etkilemenin en önemli nedeni ise bir sebebe bağlı. İnsan ancak kendinden etkilendiği an, ben başka insanlara doğru açılıma sahibim, toplumuma doğru katkı sunabileceğim yere ulaştım diyebiliyor.
İnsanların hayatı seneler adı altında söylendiğinde birkaç yıla aittir ama yaşantıda insan uzun ömürlüdür. İnsan varış yerine ulaşana kadar birkaç kez doğar. Yol insanı sürekli yeniler. Okumak ayrı bir yol, konuşmak ayrı bir yol, yazmak ayrı bir yoldur. İnsan bağımlı bir varlıktır da. Yeni bir yolcuğun başında bir önceki vardığı yeri arar. Bu genel olarak iyi hatıraları, başarıları anları kapsar. Kötülük çabuk silinmez ama çabuk unutulmak istenir. O yüzden varışın hep olumlu yönleri konuşulur. Asıl insan mutsuzluğun içinde vardığı yerleri konuşabilir olmalıdır. Oralar bizim toplumumuzda özeldir. İnsanlar ailesiyle, sevgisiyle, arkadaşıyla yaşadığı en kötü birebir diyalogları bir yerlerde anlatamazlar. En yakınlarına dâhil anlatamazlar. O zor yolculuk bittiği an, varılan liman unutulur ama ben bilirim ki o varış insanın mutluluğunda kendini taşıdığı birçok seviyeden daha iyi yere taşır. Olumsuzluklar genelde mod düşürür ama genel anlamda insanı yarışa sokar.
İnsan kendini yenilemek için neden aramadığında bile kötü bir hissayattan beslenebilir. Her varış hatırlanmaz ama her varışın bir izi vardır. İnsan saklanmak istediğin de saklanabilir olmalı. Toplum da buna müsade edebilmeli. Çevremizde saklamak isteyenlerin peşinden koşmamalı. Yolu açık yürümek ile kapalı yürümek bir tercih olmalı, saygı duyulmalı.
Varacağınız nokta neresi olursa olsun kendinize ait bir yolda olduğunuzu unutmayın.
Belirlediğiniz her felsefenin imzasını taşıyabilen olun ki ne üzüntünüz de başınız ağrısın, ne kahkalarınıza gür sesler eklensin. Kendi sesinizi ve sadece en yakınındakileri dinleyin. Bu yeterli bir hayattır. Mutluluğa varacağınız yollar daim olsun.

Sevgi, saygı, yol ile.

Hikayenin sonuna aittir kelimemiz. İyisiyle, kötüsüyle yaşanmış bir olay örgüsünün sonlandırılmasıdır. Bazen bir insana varılır, bazen bir memlekete varılır. Bazı günler olur insan yolu uzatır, hikayesine kahramanlar alır, dostlar alır, düşmanlara dönüşür ve o olay örgüsü bir cinayetin romanı olur. Uzaklara ait değildir cinayet romanları hepsi bir varma durumudur. İnsan vardığı yeri kendi belirlemelidir. İnsan sakinliğini kendi korumalıdır, insan ahlaki tutumunu bir dervişten almamalıdır. Kimse insanın kendisi kadar ahlâkî temizliğe ulaşacak ruhani güce sahip değildir. Bilgilerin eseri olmak toplumun doğru gördüğünü sürdürmek, bu konuda başarılar kazanmak onay değildir.
İnsan kaderini belirleyemez ama değiştirebilir. İnsanın elinde bir zamanlar kazma, kürek varmış ne yiyeceğini daha doğrusu ne yemek istediğini kendi belirlermiş. Ne kadar kazarsa o kadar yermiş, ne kadar ekerse o kadar alırmış. Şimdi bu kadere ait olmayan bir duygudur. Kaderi aç kalmamaktır, ne yiyeceğini belirlemek çalışkanlığından gelen çabası olmuştur. Tercihi yatmak olsaydı, bir tas yemeği yiyebilecek kadar şanslı olurdu, kaderinde açlığın mahkumiyetinde ölüm yoksa.
Şimdinin gücü ise bir kalem bir kağıt. İnsan okursa, konuşabilir. İnsan konuşabildikten sonra yazabilir. Hayat bir döngüdür ve fikrimce sıralaması budur. Önce bizden öncekileri okumalıyız. Sonra bizimle olanlarla konuşmalıyız, tartışmalıyız. Sonra bizden sonrakilere bırakacağımız düşünceleri elle tutulur hale getirmeliyiz. Okuduklarımızdan emin olduktan sonra konuşma aşamasına geçebiliyoruz. Özgüven, çalışkan insanların kazanımıdır. Konuştuğumuza hem kendi kulağımızı kabartıp kendi onayınızı almamız hem de çevremizde ki tepkilerin doğru orantıda olmasıyla yazma aşamasına geçebiliyoruz. Bu kalemimizi güçlü tutmamız için büyük bir gereklilik. Yazdıklarımızı okunmasından sonra aldığımız dönüşlerin yararına bakıyoruz ve kendimizi ancak bu şekilde etkileyebiliyoruz. Kendimizi etkilemenin en önemli nedeni ise bir sebebe bağlı. İnsan ancak kendinden etkilendiği an, ben başka insanlara doğru açılıma sahibim, toplumuma doğru katkı sunabileceğim yere ulaştım diyebiliyor.
İnsanların hayatı seneler adı altında söylendiğinde birkaç yıla aittir ama yaşantıda insan uzun ömürlüdür. İnsan varış yerine ulaşana kadar birkaç kez doğar. Yol insanı sürekli yeniler. Okumak ayrı bir yol, konuşmak ayrı bir yol, yazmak ayrı bir yoldur. İnsan bağımlı bir varlıktır da. Yeni bir yolcuğun başında bir önceki vardığı yeri arar. Bu genel olarak iyi hatıraları, başarıları anları kapsar. Kötülük çabuk silinmez ama çabuk unutulmak istenir. O yüzden varışın hep olumlu yönleri konuşulur. Asıl insan mutsuzluğun içinde vardığı yerleri konuşabilir olmalıdır. Oralar bizim toplumumuzda özeldir. İnsanlar ailesiyle, sevgisiyle, arkadaşıyla yaşadığı en kötü birebir diyalogları bir yerlerde anlatamazlar. En yakınlarına dâhil anlatamazlar. O zor yolculuk bittiği an, varılan liman unutulur ama ben bilirim ki o varış insanın mutluluğunda kendini taşıdığı birçok seviyeden daha iyi yere taşır. Olumsuzluklar genelde mod düşürür ama genel anlamda insanı yarışa sokar.
İnsan kendini yenilemek için neden aramadığında bile kötü bir hissayattan beslenebilir. Her varış hatırlanmaz ama her varışın bir izi vardır. İnsan saklanmak istediğin de saklanabilir olmalı. Toplum da buna müsade edebilmeli. Çevremizde saklamak isteyenlerin peşinden koşmamalı. Yolu açık yürümek ile kapalı yürümek bir tercih olmalı, saygı duyulmalı.
Varacağınız nokta neresi olursa olsun kendinize ait bir yolda olduğunuzu unutmayın.
Belirlediğiniz her felsefenin imzasını taşıyabilen olun ki ne üzüntünüz de başınız ağrısın, ne kahkalarınıza gür sesler eklensin. Kendi sesinizi ve sadece en yakınındakileri dinleyin. Bu yeterli bir hayattır. Mutluluğa varacağınız yollar daim olsun.

Sevgi, saygı, yol ile.

ARNOLD PALMER

Amerikalı profesyonel ünlü golfçü.

“Konsantrasyonun sırrı, kendini keşfetmenin sırrıdır. Kişisel kaynaklarınızı keşfetmek için kendi içinize ulaşırsınız ve bunları zorlukla eşleştirmek için ne gerekir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir