İnsanın kendini koruma ihtiyacı vardır. Kavga ettiği, tartıştığı insanı alakart etmek için ona daha sonradan güzellik sunabilir. Bu güzellik iyi niyetle yapılır ama insan sırf bunu yaptığı için iyi insan olmaz. Çünkü bilinmelidir ki insanın her hareketi kendine yöneliktir. Kendi içinde ki huzursuzluğu gidermek, kendini karşı tarafa karşı masum göstermek veya mahcubiyetini yansıtmak, bir gün yeni bir problemle karşılaştığında, zamanında kazanılmayan savaşı bu sefer kazanmak içindir. Özellikle 25 yaşından sonra yapılan her hareket planlı ve insanın iç güdüsünü korumaya yöneliktir. Bu yönelimin gerçek bir iyi niyet barındırması fikrimce tartışmanın bittiği noktada kalması, uzamamasıdır. Yeni bir sohbet açılana kadar kimsenin bir çiçek uzatmış olmamasıdır, iyi ve gerçek niyette olmak. Çünkü insan gerçekten tartışmayı sinirli kapattığında yeni bir karaktere geçmesi için hayatında büyük bir sevinçle karşılaşmalıdır. İnsan bir kişiye karşı olan sinirini ancak başka insanlardan aldığı çok üst düzey duyguların yansımasıyla yenebilir. Yeni bir karakter ‘bir tatlı kutusu, bir çiçek buketi’ ile insana yüklenmez. Demek istediğimi biraz daha detaylı açıklayacak olursam, insanlar tartışabilir, büyük kavgalar edebilir ve kavgalar bittiğinde yeniden bir sohbet için iki tarafında ‘ağız dili’ ve ‘beden dili’ yeterlidir. Bahsettiğim iyi insan karakterini olamamanın nedeni bir tarafın bu dilleri kullanmayıp, manevi hissayatı olmayan hediyeleşmeye yönelmesi olan problemi hızlı çözmesi ve gücü kendine aldığını bilmesidir. İşte bu ilk başta bahsettiğim koruma ihtiyacı olayın genelini ele aldığımda bu dünya için iyi niyetli değil ama yaşaması zor olan gelişmemiş toplumlarda gerekli. Bir de bunun yanında gelişememiş veya gelişmekte olan toplumların cehaleti oranı yüksek olduğu için, yapacağınız maddi bir iyiliğin, yansıması maneviyat olacaktır ve insan yaşadığı coğrafyanın kötü özelliğini kendine pozitif yansıtmış olacaktır.
25 yaş sınırlamasını yapmamın nedenine gelirsem, kişi bu yaşta bir çok hareketi aynı anda yapmak zorunda olduğunu bilir ve bunu yapabildiğinde ‘keyif ve haz’ aldığı dönemden geçer. Bu hareketlerin ona getirdiği olgunluğun başladığı yer burasır. İnsanın 25.yaşı tepki yaşıdır. Şehirleri gezmek, ülkeleri dolaşmak, kitap okumak, film, dizi izlemek, kız arkadaş ile vakit geçirmek, sporsal alanda hobi kazanmak, dil öğrenmek, genel kültür seviyesinde tartışmalara katıldığı bir yaştır bu. 25 yaşında bunlara sahip olabilen insan yorucu bir fiziksel hâli aldığı haz ile kapatabilir. Bu da onu topluma karşı nasıl davranması gerektiğine bir adım daha yukarı taşır. Bahsettiğim hobiler her zaman mutluluk getirmez, bunu es geçmeden söylüyorum, bir gün sporda kaybedilen bir müsabaka insanın dilinin çözülmesi için çok büyük bir neden olur. Burada asıl problem olacak konu bu yaşın içinde bahsettiğim alanlara ulaşamama durumu var. İnsanın kendini sadece tek bir yöne kapatmasıyla olur bu. Ya tamamen eğitim, ya tamamen iş, ya tamamen hobi veya herhangi bir alanda tek düze çalışkanlık. Bu en sevilen iş üzerinde bile insana bir noktada yetersizlik hissi getirir. Yıllardır verdiğim örnek şudur, kendimden yola çıktığım bir farkediliştir “dünyayı görmenin güzelliğe kendimi çok kaptırmıştım, herkesin gezgin olmasını, yeni yerler görmesini diliyorum. Sonra bir gün sadece resim çizerek mutlu olan insanları düşündüm ve bir resim üzerinde rengarenk boyaların karışımının insanın içine verdiği huzura yaklaştım, çocukluğumdan beri sevdiğim piyano aletini düşündüm, tek başıma bir odada en sevdiğim parçaya kulak kaptırarak kendimi ses dalgalarında dans ettirmenin verdiği enerjiyi, büyük bir salonda, yüce halka, geçmişin en güzide parçalarını çalarken onların gözünde yıllar öncesine gidilen rüyaları görmenin içinde ki huzura kondum ve dedim ki dünya tek bir alan üzerinde hareket edilemeyecek kadar güzel ve çeşitli.
Evren, insanın karakteri olarakta, maddesel olarakta, coğrafya olarakta o kadar birbirinden ayrılmış ama aynı zamanda bir bütün ki biz de tüm hareketlerimizi yaşadığımız zamanın, olduğumuz yaşın, bize sunduğu motivasyonla ‘geç kalmadan’ bütünleştirmeliyiz. Belki de en çok demek istediğim, “Ne kötü olmalıyız, ne iyi olmayız, gerçek, olmalıyız.”
İşte hayatın kendisini bulduğum bir an diyorum buna. Sevgi saygı ve yol ile.