Bu yazıya soru sorarak başlamak istiyorum. O zaman hiç bekletmeden sizlere o merak ettiğim soruyu yöneltiyorum.
Tecrübelerinizi nasıl ediniyorsunuz?
Sizin tecrübelerinizin maddi veya manevi karşılığı size ne kadar haz veya ne kadar zarar veriyor bunu hiç ölçüyor musunuz?
Hepimizin cevabı iki dudağımızın arasında mı peki? Bence değil. Bu sorular üstüne uzun uzun düşündürmeli. Düşündürmüyorsa da yine neden düşündürmediği sorgulanmalı. Bu sorgu da benim hızlı bir tespitim var. O da şöyle ki kişi kendisini tanıyor ve her an beyninde ki tüm işlemleri duyuyor. Bazı insanlar ise beyninde yaptığı işlemleri duymadan harekete geçirir ve meşhur sözü söyler “ağzımdan kaçırdım”. İşte bu insanın beynine sahip olmasıyla alakalı biraz. Bu meşhur söz genelde dedikodular üzerinde kullanılır. Biz ise beyin yapısının hayatın içinde ki yerine odaklanmak istiyoruz. Tecrübelerinize geri dönersek ve siz biraz düşünme fırsatı bulduysanız bugün benim kendi tecrübelerimden yola çıkarak size sorduğum soruyu kendime yönelterek yazıya başlamak istiyorum. Ben tecrübelerimden maksimum düzeyde haz almaya çalışıyorum. Bazen bu tecrübeyi de es geçseydim dediğim tabiki oluyor ama hem olumlu hem de olumsuz tecrübelerim de düşündüğüm bir konu var. Düşünün ki bir firmada çalışıyorsunuz ve yaptığınız işin sorumluluğunda firmanın bütçesini ilgilendiren ürünler var veya direkt bütçeye bakan bir iş yapıyorsunuz burası hiç fark etmez. Sizin yaptığınız hatadan dolayı firma sizden hafif canınızı acıtacak kadar kesinti yapıyor ve siz bu kesintiyi aslında haklı buluyorsunuz. Yaptığınız hata telafi edilemedi ve bu sizin yüzünüzden oldu. Bugün sizin geliriniz ile firmanın geliri karşılaştırıldığında firma bu cezayı tabiki ödeyebilecek güçte. Fakat bu ceza öncesinde onlarca uyarı alarak ilerlediğiniz, başınızda duran yetkili şefler de bulunmakta. Firma tarafından cezanız kendinizi firmaya atfetilmesi durumda silineceği söylenir ve siz bunun karşılığında (atfetmek: kendini açıklayarak bir nedene dayandırmak) gerekli her şeyi açıklayarak cezadan yırtarsınız. Peki bu yaptığınız işin yeniden sizin tarafınızdan tekrarlanmaması mümkün müdür? Hayır. Zaten her insan hata yapar. Peki benim sizden beklediğim bir soruya daha gelirsek sizin bu olayı 30 yıl sonraya taşınmanız, hatırlamanız mümkün müdür?
Fikrimce hayır. İnsan hatalarıyla büyüyor olsada hatalarını çabuk unutuyor. Eğer hata kayda değer bir hataysa o vakit onun cezasını da cefasınıda çekiyor. Çekerken bedensel ağrılarda çekiyor ama o hata onun üzerinden belli bir zaman sonra geçip gittikten sonra bunu “şöyle bir şey yaşamıştım” diyerek insandan insana anlatmaya başlıyor.
Öyle ki bu ortam konusu eğer kendisinin yaşadığı olayla ilgiliyse asla es geçmiyor ve aynı insanlara bile ezberletene kadar tekrarlıyor. Burada aslında iyi bir niyette var kendisini dinlemeside. İyi niyet benim yaşadığımı yaşamayın demek , kendisini dinlemesi ise hatayı unutmamak için sürekli tekrarlamak.
Şimdi öyle ki bazen ben o cezaları maddi veya manevi ödemeyi sever halde oluyorum. Benim bazen dememin bir karşılığı da şöyle cezayı ödeyecek ruhsal veya maddi gücüm varsa öderim ve hayat boyu bir tecrübe fazla puan alırım kainattan. Örneğin çok zengin bir iş insanının aracıyla girdiği radar cezasını ödemesi gibi, bile bile hatayı yaptı ve cezayı ödedi. Hatta ders almak bile yoktu bunun içinde sadece gücü olduğu için hatayı yapmakta zorlanmadı ve bir arabanın son hızda ki titremesi, hissettirdikleri, hazzın tecrübesine sahip oldu.
Bu tecrübe dediğimiz ve gerçekten yıllar boyunca hatırlayacağımız duygular üstte bizim zamansal beklediğimiz ve hazır olduğumuz zamanda karşılaştığımız duygular değildir net bir dille söylemek gerekirse. Bu hayattan ne yaşadığını bilerek tat almaktır. Tecrübelerin güzel bir tarafı hem eksisinde hem artısında habersiz geliyor olmasıdır. Sizi habersiz yakalarlar ve size öyle bir his verirler ki bu dilden dile, yıldan yıla akar gider.
Bir konu daha var ki sizin bunu dilden dile akıtmanız.. Bazı kötü düşüncelerin üstümüzde olmasını hissederiz zaman zaman. Bu negatif enerjiyi bir şeyleri çok paylaşım yaptıkça yaşarız. Çünkü üstümüze bakan bir göz ise üstümüze bakan gözü yüzlere, binlere çekeriz. Eğer birde yaptığımız işi, hobiyi veya tatili sahiplenmiyorsak “biz bunu hakettik ki yapıyoruz” diyemiyorsak ve içimizden biraz da kir akıp alt yapımızda “kendimize odaklı değil insanlara odaklı paylaşım varsa” işte orada etkileniyoruz. Halbuki sen en iyi eti yemek için en çalışkan olduysan ve bir içinde ki sadece bir fotoğraf arzusuysa bu yemeği kimse kirletemez. O yüzden eline geçirdiklerini sahip ol ve sıkı sıkı tut. Hakettiğin her durum nazar geçirmez böyle görür böyle söylerim böyle de yaşadım. Kendinin bile yaşarken emin olmadığın tesadüfi anları ve şanslı anlarını benimsemeden gösterme. Onun sana ait bir duygu hissetmediğini bilirsen o paylaştığın hikayeyi gözler o yaşadığın an kısmına anında müdahale eder, hikayeni kötü bir sona çeker.

İşte tecrübelerin ve anılarımızın hayatımızı ne kadar değer sahibi yaptığını ve kaç yıl boyunca bizimle gelebileceğini konuştuk. Bazen ben sordum, ben cevapladım bazen aynı cevaplara imza attık bazen ise terse düştük.En güzel şey ise düşündük.. Düşündükce var oluyoruz, harekete geçtikçe yaşıyoruz. Yürüyün diyor tarihçi İlber Ortaylı en kötü anınızda bile oturmayın diyor. Bir bahar vakti, yeşil ağacın altında el el yürüyüş, yaşamanın daniskasıdır.
Sevgi saygı yol ile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir