Hepimiz senin gibi olsak ya küçük çocuk? Verdiğimiz tüm mücadelelerin sonuçlarına bakmamayı öğrenebilsek keşke. Kendimizi bilsek, kendimizi tanısak ve ruh halimizi hak ettiklerimiz üzerinden şekillendirebilsek. Toplumun bireyleri olarak bunu yapamadığımızı veya çok azımızın bunu başarabildiğini düşünüyorum. Sonuçlara bağlı olarak seviye atlamaları, çocuğun yöneliminin ne olduğunun tespitini yapmadan aynı yer de sınava tabii tutmak ve cezalandırmak.
Biz de sonuçlara göre de cezalar vardır. Halbuki cezalar olay örgülerine göre olmalıdır. Bir iş yerinin %99’luk bir satış beklentisi veya büyüme beklentisi olduğunda bunun altında kalınmasının işçiler üzerinden mi gerçekleştiği yoksa dünya ekonomisinin kötüleşmesinden mi olduğuna bakılmalıdır. Çünkü çalışan kişilerin performanslarını izleyen yöneticiler ve bu yöneticiler tarafından olay örgüsü içerisinde onay alarak ilerliyor çalışanlar. Mücadeleleri her zaman hedefi tutturmaya yönelik ki son gün geldiğinde tutturulamamış bir performansın sonucu çalışana kesilmemeli. Yöneticinin bunu daha çok önceden fark edip uyarı ikazları yakması gerekli. Çalışanlara hedef verip onları yolsuz bırakmak bir ceza ve bu hiç adil değil.
Diğer tarafta hepimizin başından kalkmadan izlediği bi program var Survivor. Bunun için annem akşam çay içip yarışmayı izlediği sıra bir şey söyledi. Söylediği cümleyi tekrarlamadan önce parkurda mücadele eden her iki takımdan bir oyuncunun o parkuru çok iyi kavradığı ve en iyi performansı sergilediğini bilmenizi isterim. Mavi takımın ve kırmızı takımın çok iyi oyuncusu vardı ve parkurun sonunda ki ödül mavi takıma gitti. Ödülün mavi takıma gitmesi, kırmızı takımın en iyi performansını sergileyen kişiye ceza gibi geldi adeta. Çünkü kendi takımının kendisi gibi olmaması ona o ödülü, yemeği veya seyahati kaybettirdi. Bir kişi üzerinden de bakılabilir bu konuya tüm takım üzerinden de bakılabilir. Aynı mücadele, aynı ter ve çoğu zaman 10’a 9 kaybedilen yarışmalar. İşte öyle bir nokta ki ne kadar ilerlediğine bakılmayan bir yer. Biraz Survivor’ın kelime anlamı her şeyi özetliyor. Son hamleyi yapan hayatta kalır. Survivor sağ kalan ve kurtulan kelime anlamlarına gebedir.
Hayatın zor yönlerini bu tarz yarışmalarda veya bir puan ile kaçırdığımız okullarda görüyoruz. Kendimizi burada nasıl motive ediyoruz? Bugün hepimiz o küçük çocuk gibi yine de iyi ilerledim diyebiliyor muyuz? Ben kendimden yola çıkmak istiyorum ve sizlere söylediğimi açıklıyorum mesela. Nasıl yapıyorum? Kendimi ilkokuluma götürüyorum, yaşıtlarımdan bir yaş erken başladığım zamana,sonra futbol akademesine ve oradan neden ayrılmak zorunda kaldığıma,ardından sporun tüm branşlarıyla ilgime, taraftarlık hobime, sonra ticaret lisesine girişime ve ardından hemen düz liseye geçişime devamında okumak ve olmak istediğim meslek kariyerine sonrasında bunun için uğraşlarıma, desteksiz tek başına ilerleme düşünceme ve istediğim üniversitesinin içinde olmama sonrasında mutsuzlaşarak farklı alanlara yönelmeme, gezme tutkusunu su üstüne çıkararak yegane bir aşka döndürmeyi ve yanında fotoğraf, yazı gibi hobiler edinmeyi yani açık açık her bir senemi düşünüyorum. Sizlere hepsinden bahsettim. Sizler ailenizin bir darağacı altında toplanan köklerini gördüğünüzde heyecan yaşarak incelersiniz ya ben de kendimi inceliyorum ara ara. O geçişlerin neden ve nasıl olduğunu sorguluyorum. Aldığım cevapların çoğu zaman mutluluğuna ulaşıyorum. Başım hiç ağrımıyor çünkü ben ne zaman istersem onu yaptım ve başardım. Ve ben yine biliyorum ki ben yine ne zaman isteyip başaramasam neden başaramadığımı kendime itiraf ettim ve kendime kazandım. Kendisinden başarısızlıklarınızı saklarsanız kendinize yenilirsiniz. İlk kendinize itiraf edin ki insanlar sizin açıklarınızı, seviye durumunuzu, yeteneklerinizi siz kendinizde saklarken sizin yüzünüze vuramasın. Bu inanın sizi yaralayan en büyük konudur hayat içerisinde.
Ama ben inanıyorum ki o küçük çocuk hiçbir zaman yara almayacak hayatında. Aldığı yaralar olsada ona dokunmayacak. Çünkü o kendini koruyan ve bilgisinin ne durumda olduğunu gözlemleyen belki şu an bunun farkında bile olmayan ama davranışlarında gösteren zeki bir çocuk. Bir de hepimizin gözüyle masum. Masumiyeti o kadar çok sevmemize rağmen arada hadi be oğlum birazda sen yüksek sesle bağır, inlet ortamı diye duygu düşünceleri geçiyoruz değil mi?
Masum birinin bir noktada altta kalmasına vicdan yaparak ondan artık sertlik bekliyoruz. İşte sonra eğer toplum kurnazları fazlasıyla varsa bir şehirde, ilçede, kasabada herkes o masumluğu kaybetmek zorunda kalıyor. Sonrasında ise hepimizin birbirinden şikayetci olduğu yere geliyoruz. Bir yemek firması kıyafetlerden şikayetci oluyor ama kendisi o sırada fahiş fiyatlarıyla büyüdüğünü ve zenginleştiğini görmüyor. Birbirimize suç atarak ilerlediğimiz bir dönemin içerisinde kaplumbağa hızıyla gidiyoruz. Sadece kendini tanıyanlar ve bilenler her yerde çok söz etmiyorlar ve kabullenişi yaşıyorlar. Bazıları ise terk edip gitti bu toplum kurnazlarının bitmeyeceğini ön görerek.
Her yerde her zaman hayatın ilerleyen bir yönü olacak. Her zaman zeki insanlar artıcak ve kötülük hep kazanacak. Şener Şen diyor ki “Kötülerin ve güçlülerin her alanda hakim olduğu gerçeği”. Biz burada ne yapacağız?
Elimizden gelen iyi insanlığı, çalışkanlığı..
Sonra göçüp giderken de diyecekler ki “yine de iyi ilerledi”.
Aferin sana çocuk. Sevgi saygı yol ile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir