Acıyla neşelenmemiş bir hayat bostancı durağından hareket eden mavi renkli heybeliada seferi görmenin hissayatını, tadını alamaz.Acıyla neşelenmemiş bir hayat beyoğlunun en güzel caddesinde yürürken sık sık gördüğü kestane araçlarının o caddeye kattığı sıcaklığı alamaz, üşür. Acıyla neşelenmemiş hayat yabancı bir ülkenin sokaklarında bisiklet sürmeyi hayal edemez, amsterdamın rüyasından kaçar, bisikletinden çıkabilecek bir parmak zincir yağını temizlemeye erinir, el değmeye korkar. Acıyla neşelenmemiş hayat büyüdüğü mahalleyi ziyaret etmeyi umursamaz, sadakatsizdir, gelip geçmiştir hikayeler yaşamaya ise değmemiştir. Açıkcası acıyla neşelenmemiş bir hayat pekte tatlı yaşanan bir hayat değildir, mücadele görmemiştir ki. İnsanoğlunun bilimsel olarak açıklanmış en fazla tat alma duyusu yaşadığı en aç anıyla ilgiliymiş. Bir restaurantta çok beğenilerek yenilen bir yemeğin sizin açlık dereceniz ile ilgili olduğunu biliyor muydunuz? Sürekliliği izi sağladığınız da biraz daha tok bir zamanda artık son kez gelişiniz olacağını hissettiğimiz anı hatırlayın. Elbette ürünlerin, yaratıcıların değişikliği mümkün olabilir ayağınızı bir adım geri atma kararında. En çok insan kendi aldığı tat ile ilgilenmelidir ama. İşte ilgilendiğiniz bir restaurantta bunu lütfen deneyin. Ya açlığınızı mümkün seviyeye getirin bir daha ziyaret edin ya da tokluğunuzu bir tık artırın ve öyle damağınıza gelen lezzetin gerçekliğini kanıtlayın. Vücudumuz her an yemek yemeye müsait bir şekildedir. Sebebi ise işletim sistemimizin bir molası ve izni olmaması. Sürekli çalışır halde olan bir sistem o iskeleti taşıyan kişinin en büyük destekçisidir lakin unuturuz. Bedenin işlevsel hareketlerine bir görev yazılmış gibi görürüz. Tek kalemde sonuna kadar götürmesini bekleriz. Bazen ağır bir el çantasıyla omzumuza yük veririz, bazen bir sırt çantasını sırtlayıp belimize güveniriz. Aslında hayat burada biraz daha anlaşılır kılınacak bize. İkiside yaptığımız anı hayal edelim. Sırtımıza ve omzumuza takarak tahmin ettirmeli anlamlı olur. Dayanacak gücümüzü belki ilk saatlerden açarız ama deney esnasında dakikalara indiririz, birkaç dakika sonra saniyelere. Hatta gereksiz bile buluruz. Bu bir madde ağırlığı işte ne kadar dayanabiliyoruz? Ya insan ağırlığı? Duygusal bir insan ağırlığı fikrimce ölçülemez. Bir bedeni sarar o ağırlık bölge seçmez. Enseden girer ve ayak bileklerine kadar sizi bir koltuğa oturtur. Bir şansınız varsa bunu yaparsınız, oturursunuz. Ağlarsınız, biraz çikolata kaşıklarsınız, dostlarınızla telefonda konuşursunuz, evinize alırsınız ve bu böyle bir atlatım süreci olarak geçer. Aşk, iş, arkadaş, aile veya PTT sırasında hakkınızı yediğinizi düşündüğünüz bir kişi tarafından dahil olabilir, yaşanabilir duygular bunlar. O anlara geliyorum şimdi. Acı size hakim ve alınacak tüm kararlar alınmış. Güzel bir müzik eşliğinde, çıtırdayan kibrit ile yanan sigara o anın neşesi. Sözler belli ki size en dokunan an da göz doldurdu ve o ateş yandı. Gözleriniz ateşin ısısını aldı, rengine tutuldu ve kendine yaklaştırdı. İçine çektiği duman zehirdi ama tat verdi. Tam da bu aslında. Acıdan neşe aldığın en doyumlu an. Müzik, resim, yazı hepsinin ortak noktası insanın odağına girdiklerinde ıslanmaları. Resimler terlerler, kağıtlar ıslanır, sesler buhar olur kaybolur. Dinlenilen bir parça müzik rahatlatıcıdır çünkü işlemez. Uçar gider. İşlevi olduğu an harekete dahil eder acı kendi içinde durağandır. İnsanın hareketlerini kısıtlar. Acı kendi başına döndürülmemiş bir kum saatidir. Kaldığı yerde yaşadığı an bir taşınma sırasında bulabilirsiniz ancak. Birinin dokunması gereklidir ve sonra döndürmesi. Bir küskünlüğü olmadan yine başlayabilir yaşamaya. Dokunan ve gören biri olursa. İşte o neşe bir kez daha gelir orada. Tozunu alır, inceler, döndürür ve izlemeye koyulur. Çektikleriyle, hatırladıklarıyla kalmamak için kendine bir meşgale yaratır hemen anlık. Hazır paketini kullanmaz ve bir sigara sarmaya başlar. Burnuna kadar gelen ısıyı içine çeker ve neşenin tanımına insan hayatında tekrar tekrar ulaşır. Ne acı kalıcıdır, ne de bir kibritin yanma süresi. Acıyı neşelendirebilen insan kalıcıdır. Hayatı neşelendirmeyi bilen insan kalıcıdır. Renkleri gören, mumun ışığına yetinen, tütsünün nefesine inanan kalıcıdır.
O insan olmak hepimizin ihtiyacı.
Sevgi saygı yol ile.
Dipnot: Bu yazı 05.02.23 tarihinde yazılmıştır.