Coğrafyadır, toplu taşımanın özü. Toprak sınırlarınız Asya olarak bilgilendirilmiş olsa dahil etnik olarak Orta Doğu’nun insan yapısını ve düşüncesini barındırıyorsa ikametgâh bölgeniz, insanlar insanları mezhepleri ile yadırgıyorsa, toplumunuz kültürel olarak her gün daha geri gidiyorsa, din kavramını hukuktan, sağlıktan, eğitimden ayıramayan bir toplum da yaşıyorsanız, bir kahve fincanı içmeden yüz kere düşünüyorsanız, yetinmeden, pisliğinizi düşüncelerinizden ayırmadan emek, dostluk ile hazırlanan ellere kir bulaştırıyorsa aşağılık duygularınız, dillerinizi paylaşmaktan utanıyorsanız yaşadığınız toplum Orta Doğu adlı bir sınırda ‘Kader, Kaçış, Kaos’ adlı 3K’lı hikayeniz yazılmaktadır her gün daha kötüye giden.
Saygısızlığı üreten topraklar, nehirler, dağlar olmamıştır. Saygıyı yaşadığımız toprağın üstünde hakimiyeti kimlerin kurduğu ve yönelimini neye yöneltmesiyle ilgildir. Kavgaların kökü bazı coğrafi yerlerde Haçlılar, bazı yerlerde Yahudiler, bazı yerlerde Müslümanlar olmuştur. Din, yönetilmesi gereken bir kavram değildir. Eğer inanıyorsa kişi, bugün kuralları koyana kulluk etmemelidir. Hiçbir dini görüşün bir lideri yoktur. Din, inanıldığında kendi kendine devasa bir farkedilistir. Herhangi bir din belki bugün benim rahatça uyumamdır. Din, devasa bir korkudur. Siyasilerin eline gecine kadar herkese eşit olmuştur. Dünyanın 200 ülkesinden fazla yerde biz dini böyle yönetiyoruz diyen bir devletin gücü artık sınırlarında arşa olmuştur. İnsanlarin korkusu artık siyasilere olmuştur. Siyasiler, insanları etkilemislerdir. Her bir etkilenen düşünce eğer üreme duygusuna sahipse katlanarak büyüyecektir. Dinin doğum ülkeleri vardır, kökün toprağı neredeyse oradan çıkacak ilk ses, ilk saygisizlik.
Saygı binlerce kilometre ötede buluşabilir bir duyguydu eğer devletler karışmasaydı. Din, saygıyı kaybettirmedi. Devletler insanlara dine saygı duymayı kaybettirdi. İstedikleri güç saygının sadece ve sadece kendilerine olmasıydı.
Toplum gittikçe yozlaştı. Her evde sorunsuz yemek masalari kurulmadi. Örf ve adetler sosyo-ekonomik nedenlee ile çöküşe girdi. Çalışkan bir toplum ekmek üretemez oldu. Sadece yapılmak istenen şey belliydi. Bir makinayı devlet düşünün bir de makinayı çalıştıran el gücünü. Devlet makinlasti, insanlar devlet için üretmeye başladı. Ekmek, kitap, çağdaslik için gelişmek adeta yasaktı. İşçi bir sinif değildi artık. Maaş bir belirleyici değildi. Yüksek sınıflarda etkileniyordu. Müzikler, festivaller, yollar, kültürler tamamen kapansın isteniyordu.
Bir sinif var bunların içinde. Makinayı çalıştırmak için her gün iç içe giren nefesler. Kalabalıklar için aglatilan asfaltlar. Bir baş kaptan ayağında bir fren bir gaz. Günlük taşıdıkları insanlar batıda birçok ülkenin nüfusuna eşit olur. O araç içindekilere bakarsaniz görürsunuz ki konfor nedir unutulmuştur. O insanlar öyle gömüleceklerine inanmış hareket ederler. Hepsinin bir hikâyesi vardır. Bir diploma, iki aç çocuk, evlilik arifesi, emekli yetimsizligi. Zordur başardıkları gerçekten içinde yasamadikca anlaşılmayacak tır.
Haberler çıkar ülke geneline akşam yedi siralarinda ‘otobuste kavga adına”. Karalamaktir aslında bu. Her gün aynı araçta seyir alan milyonlar vardır. Birkac marazlik haktır onlara ki. Anlatış tarzı saygısızlıktır. Kalkınan insanlardır onlar hem bir köleliğe benzerdir hikayeleri hem de bir özgürlük avcısına. Gereksinim neye aitse onun için oradadır. Konforsuzluk mutsuzluk değildir artık.
Toplu taşımanın içinde sürekli seyahat etmeyen kimseler asla ama asla kazanılmış konforlarının değerini anlayamayacaklar. Sadece özel araç kullanımı değil her macerada işe okula kursa ulaşımda gereksinimi olmayan kimseler konforun yarattığı hissiyatlara kendilerini herkesle eşit konumda tutacaklardır lakin bu istatiksel yorgunluk ile bağdaştırılamayacak kadar açık ve nettir ki sürekli toplu taşımaya mecbur bireylerin belli bir kabullenme evresinde olduklarında topluma karşı daha bastırılmış hissederler.
Karşılaştırması yapılması gereken durumdur. Kimse birbirine benzer değildir. Bir gün yerler değişir diye beklenmemelidir. Din, devlet yönetimi nerede aynı giderse orada bu 3K artacaktir. Zengin ile Fakir arasındaki sınırın ‘Orta’ veya ‘Muhtac Olmayan’ kısım tamamen yerle bir edilene kadar devam edicektir bu durum.
Adımizin hangi sınırda yazdığı önemli olmadan, değişeme girdiğimizde başlayacaktır yeni hikaye. Bu birçok ülke için geçerli aynı zamanda. Hikayesini bilmediğiniz ülkeler can atarak gitmek olmamali gayeler. Dünyada ki her insan gibiyiz. Her insani düşünmeli ve en insan sinifini yukarıya taşıyani akil devlet olarak seçmeliyiz. Seçimleri, dinden ayırmalı ve toplumu mavi, kırmızı, sarı tek kaptanı olan nefessiz otobüslerden uzaklaştırmaliyiz. Toprağı yetecek kadar dagilmaliyiz, insan içinde istiyorsa yalnızlığı değerlendirmeli tarlaları, ovaları.
Hem çalışmalıyız, hem harekete geçmeliyiz. Bugün var olup yarına bırakacak istekleriniz yoksa dusunmeseniz de olur.
İstekleriniz olduğu sürece her şeyi anlamak ve anlamak zorundasınız. Anlayan, anlatabilecek olanlara ihtiyacımiz oldukça açıktır.
Sevgi, saygı, yol ile.