Bahar yeniden geliyor sandığım bir vakitte mevsimlerin geçişine şahit oluyordum. Pastırma yazı vardı Kasım ayının içerisinde. Önceki seneleri andırmıyordu gökyüzü.. Yağmur kendini düşletiyordu adeta rüyalarımda. Renklerin cümbüşü dediğimiz mevsim yapraklarını döküyordu. O kadar güzel bir güneş vardı ki tüm yapraklar sarıdan, turuncuya akıyordu. Yeşil bir yaprak görmek imkansızlaşıyordu. Her şey kurumuştu. Toprak kitabımın arasına koymam için renk renk kuru yapraklar sunuyordu. Her şey gerçekti. Hiçbir yaprakta gıda boyası yoktu. Yaprakların arasında yürümek bir vazifeydi benim için. Toprağa tabanımın değmesi görevimdi. Ara ara ormanın içinde bir vazifeye sahip olduğumu hatırlatmam gerekliydi kendime. Toprağın aşırı ıslandığı hatta beni kirtletmek için çamurlaştığı bile olmuştu. Canlılar vardı bazen tehlikeli hâle gelen. Kendimi iyi hissettiğim yerin içinde olmasam ne kadar dayanabilirdim bilmiyorum. Tehlikeliyi sevdiğim zamanın içindeydim. Kalabalık gruplar ile gelirdim. Motoru yavaşca kapatırdım. Ormanın insanlara çizilmiş bir alanı vardı. Benim de sporculara söylediğim dönüş noktaları olurdu. Sabahın erken saatleri ile akşamın gün batımına yakın saatleri haftanın altı günü tekrar ederdik bu durumu. Ormanın yazın güneşten koruyan çatısı vardı. Bir kubbeyi hayal et ve güneşin sıcaklığını renk olarak sunmasını sağla kendine. Güneş yakmayacak bedenini. Nasıl oluyor diyorsun değil mi? İnan ki aynı kubbe, gökyüzüne ait sarı bir top olmadığında, kara bir denizin estirdiği kuvvetli rüzgar ve yağışa karşı da seni sahipleniyor. Yakmayan, koruyan bir tabiatın içinde ömürden yitirilen bir kaç saat diyorum buna. Burada geçirmeseydim daha değerli nereyi kendime yakıştırabilirdim? Hangi yer, hangi kimsenin para kazanma zorunluğunda mutluluğu sonsuz? Kimselerin yanında sürülmemeli hayat akışı. Kubbenize perde olanlar ile kubbenizin camını koruyanlar yaşatacak mı sizi? Sorunun içinde bir cevap var aslında. Eğer perdeyi yaratabilecek biriyse bu yahut bir cam ustası hayat akışı şansına mı geldi? Sorular bazen kendisini yanıtlayan kişinin sorusundan daha değersiz hissettirebilir mi? Sorduğumuz soruların cevabı hiç düşünmeden ‘ben’ üzerinden gittiyse ormanın belli metrekaresi de çizilen ‘U’ çizgisinin hiç bir değeri kalmamıştır. Ormanın içi bir okul olmuştur. Sadece yaprakların rengini değil, hayatı düşündüren devasa bir okul. Kaç kapısı var belli olmayan, kitaplara yenilen görevlileri olmuştur. Kimsenin maddiyatı dışa vurulacak kadar değerli değildir ama kimselerin maneviyatı doğru yaşamak için bir gerekliliktir. Bir çember olabilir iş yerlerinizde, bir u olabilir eğitim hayatınızda, bir kavşak gelebilir ailenizde, arkadaşlarımızda veya ilişkinizde. Hangi yönü seçmek değil mesele. Kapılara bir fikir ile ulaşabilecek kadar doğru yaşamak önemli. Mevsimlerin geçişinde görülen aksaklıkları hayatınıza bağdaştırabilirsiniz. Kışın hakkaniyetini beklerken bir bal tatdık. Üşümeyi beklerken terledik. Yaşam içinde sonbaharı ilkbahara yansıtabilecek kadar değerli ve önemliyken bu sıcaklıklarında soğuğun en içinde, en karanlık günlerinizin içinde, renkleri siyah beyaz gördüğünüz anların içinde size bir sarı bir top sunma ihtimali vardır, doğrusu gerçeği vardır. Gerçek yaşama dön ve bir düzende incele kendini sonra biraz şeyler yaz. Yazamadığın bir durum varsa düşüncelerini yoruma içtenlikle akıt. Beyaz bahar senin ilerleyişine ait bunu bilmek önemi. Kış uykusu geride kaldı, sadece sevdiğin anlarda nefes al, yaşama tutun ve nefes al.. Sevgi, saygı, yol ile.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir