Kırmızı ışıklar uzun sürdü bugün. Nereye yetişeceğimi bilemediğim bir gün. Beklemek ile bir varlığa zarar vermeden geçebilme başarısı içinde sıkışıp kaldım adeta. Bahsettiğim birileri insanlar ve ben o insanları bugün şöyle tanımlıyorum “çirkin insanlar” ve devamına birkaç kelime daha ekliyorum, “çirkin insanların sesinden sıkıldım”. Olumsuzluğum üzerinde gibi demek istemiyorum, motto denen varlığın elimde olduğunu bilen biriyim. Hayat mottom hayat fikirlerime ve yol alışıma bağlı. Bir hayalin üzerinde yol alırken mutsuzlaşamıyorum. Tüm dalgalara galip geliyor, insanlar tarafından sevilmediğimi hissediyorum. Oysa ki bataklığa süründüğüm zamanlarda yanımda biten insanları iyi hatırlıyorum. İnsanların güç arzusunu tanımış biriyim. Çok güçlü karakterleri analiz etmiş biriyimde. Gördüğüm şey insanların siz güç kazandıkça sizi karşısına alma çabaları. Sizinle yarış haline girmeleri. Bu biraz girişin başında bahsettiğim tarz, kırmızı ışıkları bekleyememe sendromu. Işıklar sarıdayken yarışa başlamak isteyenlerin çoğaldığını böyle anlarda hissediyorum. İnsanların en güçsüz anlarında en kaba insanlar olmasını da anlayamıyorum. Eski insanlara doğru uzanıyorum ve gördüğüm her bir gün her bir saat mahcubiyet içinde yaşamaları. Doğru mu buluyorum bilmiyorum lakin onlardan ve daha bize yakın kuşakların hatalarında hiç mahçupluk duygusu yaşamamasını garip buluyorum. Doğrusu yanlış buluyorum. Kendime veya sevdiklerimin yaşayacağı saygısızlığa ithafen değil dediklerim, kendilerini de bir yerde saygı beklerken hiç beklemedikleri şımarıklık durumunu birileri tarafından yüzlerine vurulduğunda fark edecekler. O gün ise hayıflanacaklar. Unuttukları bir şey olacak ki kendileri. Kendisinin davranışını unutan insanın bir haksızlığa uğradığı anı çok keyifle izlerim ben. Çünkü o insan o an dumura uğrar. Ne yapacağını bilemez. Kendi yaptıklarını hatırlayamaz. Ancak ona hatırlatıldığı takdirde anımsar ve iki eliyle yüzünü örter. İnsan kendini unutmamalıdır. Tüm duygularını özellikle davranışlarını topluma gösterdiği anları tekrar tekrar hatırlamalıdır. Çünkü insan hataya ve özüre müsaittir. Burada değerli tek şey farkındalıktır, hatalı farkındalıklar kıymetlidir. İnsan kendini tanımayı bilmeli dediğim onlarca yazım olmuştur. İnsan tüm engelleriyle kendini tanıyabilir. Bugün bir yardıma muhtaç olan, engeli de olan benden yaşca büyük birine ondan ürün almadan direk maddi yardım etmek istedim. Kendini tanıyan, bence çok fazla mütevazi olan o kişi şu cümleleri kullandı “Beni verdiğin paranın karşılığını almak istemeyerek tembelliğe alıştırıyorsun, lütfen bunları al,paranın benim hayatımda bir değeri yok, üstündeki insanın, Atatürk’ün kıymeti var” dedi. Bir şey söylemedim, hatta utandım. Dedim ki satış yapıyor, dilenmiyor ki neden paranı ona tamamen vermek istedin? Kendime sordum ve kendime utandım. Karşılığında ise anlamlı bir ders aldım. Giderken saatimin kaç olduğunu sordu, söyledim, sanırım çalışacağı saati doldurmaya yakın ki bana oo baya olmuş, iyi iyi dedi. İnsan çalışmayı belirlediği saatlerin sonuna yaklaşırken mutlu olur, benim yaşadığım bir duygudur, o kişininde yaşadığı duyguyu sözlerinden tattım, benim çalışma saatimin dolmasına daha çok fazla saat vardı ama kendimden çok onun saatinin dolduğuna dair sevinçe tanık olmakla çok iyi hissettim. Çalışma şartlarımız aynı olmasada iletişimde olduğum insanın doğumundan ayrı olarak sonradan eksik uzuvlu kalması beni üzen bir ayrıntıydı, o yüzden yaşadığım duyguya hak verdim. İnsanında üzüntülü anlarına hak vermesini doğru buluyorum. Çünkü çok az şey var ki hayatı durduracak, ya yeni doğumlar desem bile yetmiyor ama ani ölümler herkesi hayattan, işinden, hobisinden ediyor. Bu bir şeyi bırakıp son kez görmeye koşmak değil. Bence her hastalık, her insanın vicdan yaşadığı bir nokta kendini görmesi ve kendine koşması, ölümse bunların en önde geleni..
İşte tüm bu duyguların karşılığı biz olduğumuzda hayat duruyor. O yüzden kendimize vereceğimiz en önemli söz sarıda heyecanlanmamak, kırmızıda ölmemek. Hayatı kuralları çerçevesinde yaşamak ve herkes kadar sevilmek. Ne narsizme özgü olmak ne de egoizme kapak atmak. Yaşamı sadece saygıyla sevmek, geldiğimiz gün en büyük saygı, ortaya çıkışımızın mutluluğu en büyük saygı. Daha yoldayken bile fark edilişlerin saygısı mevcut. Yani insan saygıyla ağırlanır ve insan saygıyla defnedilir. Yaşamın bize ve sevdiklerimize en çok bu duyguyu sunması ile..
Sevgi saygı yol ile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir