İnsanlar’a ne kadar emek veriyorsunuz? İnsanlar’a ne kadar hizmet ediyorsunuz? İnsanlar sizin gözünüzde ne kadar değerli? Sorular, sorular, sorular bitmek bilmeyen sorgulamalar..

Bugün konumuz insana hizmet ile insana emek arasında gidip gelecek. Ben insanlara emek verilmesi kanaatindeyim. Her insana, her canlıya, her iyiye ve her kötüye emek verilmeli. Sizin emekleriniz insanları yaşatmak için, insanları mutlu kılmak için, insanları üst seviyelere taşımak, bambaşka bakış açısı kazındırmak için olmalı. Niye ben enayi miyim? diye mırıldananları duyuyorum. Hayır, insan, insana emek verdiği kadar yaşadığını, canlıya değer kattığını hissettiğinde kişiliğini hissediyoru. İnsan, kendi için yaşayacaksa bile önce ortalığı toplamalı değil mi? Bir otogarda yaşadığınızı hayal etmenizi istiyorum sizlerden. Otogara giren yüzlerce insan, kimsenin durağı yok, herkes yolcu. Yaşayan benim, nefes alan benim, ne kadar yaşatılacağım onu da bilmiyorum, çok uykusuz kalıyorum, sarhoş oluyorum yine de bir an uyanıyorum. Bazen sabah 4’de ayık oluyorum, bazen ikindi vakti. Sürekli kaldığım bir yer ama tüm insanların’da durağındayım. İnsanlar kirletiyorlar, insanlar pisletiyorlar oysa ki sahibi ben de değilim ama benim yaşam alanım kabul etsem de öyle etmesem de öyle. Gelip geçenler insanların çöp kovası mı olacağım yoksa evini temiz tutup bir daha pisletmelerine izin mi vermeyeceğim karar vermeliyim. İnsanlar benim emeğime kirli bir peçete attığında onlara “onu yerden al” cesareti gösterebileceğim eğer ilk emeği ben verirsem. Hayatın aman ne olursa olsun diye yaşanacak yer değil fikrimce. Bugünlere geldiğimiz noktada binlerce insanın emeği var, ürettikleri, hayatımızı kolaylaştırdıkları, aman ne olursa olsun demeyip ölmeden üreten binlerce insan var.

Biz üretime geçemiyoruz bile böyle bir coğrafyada. Biz tek istiyoruz ki birbirimize emek verelim. İnsanlar birbirlerine emek verirse önce kendileri yükselir, önce kendilerine değer katarlar. Ben bir işi öğrenenden çok öğretene dikkat ederim. Düşünürüm içimden, “bu kişi bunu biliyorda bunu kimden öğrenmiş” diye mırıldanırım. Bu haset değil, kıskançlık değil bu, işi bilenleri tanımak, yayanı, guru’yu tanımak. Guru’yu tanımak önemli hayatımda, çünkü çok az insan birileri için bir şeyler yapıyorlar. Eskiden dostluklarda, arkadaşlıklarda öğretmenlik vardı, ilişkiler de guruluk vardı, yöneticiler de guruluk vardı şimdi göremiyorum hiç bir guru. Emek veren her insan guru’dur benim gözümde. Sorgusuz sualsız öğretendir çünkü, içten yapar, karşılık beklemez. Saydığım eskiler de öyleydi kimseden karşılık beklemeden sürekli paylaşırlardı. Şimdilerde insanların değerli şeyleri sakladıklarını, popüler şeyleri yaydıklarını görüyorum o yüzden bu toplumu gözümde ayrıştırıyor ve kimsenin, kimse için kılını kıpırdatmamasını görmemi sağlıyor. Görüyorum cinayet videoları, yıllar almış yaşlı bir bireyin boynundan bıçak darbeleri yerken etrafında biriken insanların ona acıyarak baktığını.

İnsan, insana emek vermeli ki mutlu hissetmeli diyorum, biliyorum ki insan verdikçe mutluluk kazanacak, insan acırken, insan kolunu kıpırdatmazken nasıl yüzümüze mutluluk gelecek. Nasıl kötüye karşı birleşmeden, inandığımız davada başımız dik yürümeden, toplumları arkamıza almadan, çıkar gözetmeden ilerlemeden nasıl mutlu olucağız bilmiyorum, bildiğim tek şey insanların insanlara hizmet etmekten korkması. İnsanlar verilen iyi emekleri kendilerine bir hizmet gibi algıladıkları zaman değiştik bence. Çok kitap okumadık ama yine de akıllandığımızı sandık. Enayi yerine konan bir toplum olmaktan ne kadar hızlı kaçtığımızın farkınızdasınız değil mi? Sıra beklememek, ışık beklememek, trafik beklememek hep bize ait kaçışlarımız. Sokakta 10 kişiden 9’u kendini en üst mertebeye koyuyor. Yaşamak için önüne gelmesini beklediklerini “hayallerim” diye sayıklıyor sanki eğitimi yalayıp, yutmuş gibi. Düşüncelerini her yerde çok rahatlıkla belirtiyor, korkmuyor, yanında ki eşine, abisine, kuzenine, komşusuna saygı duymadan aşağılıyacı açıklamalar yapıyor gün geliyor bir kamera önünde.

İnsan, kendine emek vermeli ki okusun, gezsin, araştırsın, görsün. İnsan, insana emek versin ki ilim, bilim yayılsın. İlim ve bilim yayılsın ki köşede,bucakta hayatını kurtarmaya çalışan lise tabeleleri, gittikçe korkuyla büyüyen ortaöğretim tabelaları ve ne acı ki ilim içinde, üniversitelerde mutsuz bir kapıya doğru bakan öğrenciler olmasın. Artık tüm insanların mutsuz bir kapısı var ya geçtikleri ya da geçeceklerini bildikleri. Sadece emek veren ve her emeğin kendisine kazandırdığını bilen insanların bu kapısı yok. O yüzden bilmelisiniz ki hayatınızla ahlakalı hangi kararı alırsanız alın kapının altından insanlardan önce siz çıkıyorsunuz, sizin düşünceleriniz var ve ürettikleriniz, üretmeyi bekledikleriniz, üşendikleriniz var. Tercihiniz, gücünüz, o an hayata bakış açınız, size her gün bir gün yaşatıyor ve raylar süreki kıvrım kıvrım gidiyor, özellikle bu coğrafya da 5 gençten 4’ü mutlulukların tadıyla yetiyor, doymuyor. Lütfen şimdi bir karar verin, kendinize emek vereceğinize, emeklerinizi, çalışmalarınızı yayacağınıza, bunu bir hizmet değil emek olduğuna önce kendinizin inanacağına ver yolun sonunda kimsenin kötülüğünü üstünüze almadan kendi iyiliğinizin birikmiş ve sizi doruklara çıkarmış idealist duyguyla yaşayacağınıza söz verin.

İnsan’a hizmet yoktur, emek vardır;insan, insan kaldığı takdirde. – Samet Evren Ayçiçek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir