Ne istersek onu yapamaz mıyız? Yaşayan bireyler olarak Dünya’ya gelmek istediğimizi düşünüyorum. Seçilmediğimizi, tercih ettiğimizi düşünüyorum. Bu evrenin tercih edenlerin dünyası olduğuna inancım da tam. Tercih ettiğimiz şey “yaşamdı, kader değil” bunu da iyi biliyorum. Kadere inanmazdım, insan kendi kaderini yazar derdim, inancımın tamamen yok olmadığını biliyorum ama çizilen bir yazgı var bunu değiştirmek her zaman kolay değil. Doğduğunuz ülke ile sizin inancınız, dünya görüşünüz, eğitiminiz belli olabiliyor bunlara yöneliminiz ise besinlerinizden geçiyor. Sizi büyüten ebeveynler sizi doğru besinle proteinle, sağlıklı karbonhidrat ile doygunluk dediğimiz kavramı doğru zamanda doğru besinle size yaşatırsa ve sizi artık yetişkinlik çağına getirirse sizin bu bahsettiğim görüşlerde doğru bir kader yazmanızın daha mümkün olduğuna inanıyorum.İnsanın ilacının beslenmek olduğu pek açık. Bugün yöneticilerin çok zayıf insanlar olmadığı gerçeği. Vücutsal kemik yapısı olabilir lakin eğitimli insanların ilk düşündüğü şeyin yemek sonrasında iş olduğuna kanaat getirmiş bulunmaktayım bir süre. Zekanın beslenmesi, fikirlerin çalışabilirliğini, insanları ayırt edilebilir hale getirdiğine ve insanı üretim enerjisine ittiğine şahit olmamla beraber hissettiklerimi sizinle paylaşıyorum. Buraya kadar her hareketinizde bir yönelim olduğunu görebiliyorsunuz değil mi? İşte fikrimce dünyaya yönelen bizler doğumdan, ölüme kadar bir yönelim halindeyiz. Sadece son nokta da istenmeyen bir son buluş olduğuna inanıyorum. Burada kuvvetli bir ölüm inancı olmasa (intihar) gibi insanın kendi isteyerek veya kendine zarar vermeden ölmesi mümkün değil en azından binlerce yıldır rastlanmamış bir olay.
İnsanın bu yaşama en acı anında da olsa aşkla bağlı olduğunu ve eğer insanların ölümü kendi tercihine bırakılırsa kimsenin bunu tercih etmeyeceği ve fani dünyaya belli sınırda göç olmadan bu dünya için istekli yeni canların gelemeyeceğine inancım tam. Bir de düşündüğüm bir şey var ki sadece oradan buraya gelme isteğimidir bizi getiren yoksa burada ki yaşamının devamlılığını sağlamak isteyen, genleri yok olmasın isteyen, yaşama tutkulu iki bireyin istek ve arzusu mudur bizi getiren? Şimdiye kadar hep oradan buraya baktık ya tüm istekler buraya bağlıysa?
Fark ettiniz mi bilmiyorum çocuk sahibi olma oranı ülkemizde yıllarca iyi bir seviyedeydi ve genç nüfusumuz oldukça yüksekti. Belki de Avrupa’nın bizi kıskandığı tek alan buydu. Şimdilerde neleri kaybettiysek, kaybettiklerimize bağımlı olarak düşündüğüm genç nüfus oranımız hakkında konuşalım. İnsanlar artık büyük aileler de nesillerden nesile aktarılmak istemiyorlar. Sadece yaşlılıklarında yanlarında olacağı bir çocuk sahibi olma peşindeler. Bir çocukta gen aktarımına girebilir tabiki ama hem ekonomik şartlar hem de dünya savaşlarının bölgesel olarak başlaması ve ileride bunu tüm ülkelerin kapsayacağı bir dünya savaşına dönüştürme ihtimalleri ki çok yüksek gözüküyor, insanları çocuk fikrinden soyutluyor. Kararlarımızın tümü bir noktada yönelimimiz ve bu sadece bize bağlı da değil. Ülkenizin ekonomik seviyesinin düşmesi belki bir noktada size fırsat kapısı olarak gözükür kendi alım gücünüzü yükseltirsiniz ama ekonomisi çöken ülkeleri bekleyen güçlü devletlerin bir çıkartma ile yaşamaya başladım demeye başladığınız anları elinizden alması an meselesi olabilir. İşte bu kaderdir. Pandemi bir kaderdir. Yıllarca emek verilen işlerin, hobilerin, eğitimlerin tam kazanımlarını alacağı sırada sular altında kalması benim hayatta en üzüldüğüm noktadır. Öyle ki en sevmediğim, düşmanım dediğim kişinin bile dünya üzerinde emek verdiğini gördüğüm herhangi bir başarısı beni mutlu eder. Çalışılmış her konu üzerinde özsaygım mevcuttur ve bu özsaygıyı kendi alanımda da bana bunu sunabilecek insanlardan beklerim.
İnsanların size karşı ne tepki verebileceğini kestirmeniz için insanları tartmanız lazım. Eskiden her insanla oturabilir olduğumu düşünürdüm ki hala oturup sohbet edebilirim fakat eskiden aldığım keyifi şimdi almam. Çünkü insanların yaşam şartlarına bağlı olarak değiştiğini gözlemlemekteyim. Bunu yaparken maddi bir gözlemde olmam fakat bunun yapılmadığında sürekli bir kısım insanlara ya onları susturucu ya da inciti cevaplar verilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü insanlar sosyal medya sayesinde başka insanların hayatlarını öğrendiler ve bununla olmadıkları özgüvene kavuştular. Herkesin edebi, herkesin ederi kadar yaşamasını dilediğim bir arzum var. Para’ya yönelenin paraya kavuşacağına inanarak söylediğim duygularım da, doğa’ya yönelenlerin huzura, dine yönenlerin huzura, işe yönelenlerin saygıya, dinsizliğe yönenlerin huzura, seyahate yönelenlerin, müziğe yönelenlerin huzura kavuşacağına inancım çok fazla ama hiçbir yere yönelmeden yaşayanların hiçbir şeye kavuşamayacağı ve bir sinema koltuğunda hayatının son bulacağına inanıyorum. Sinema koltuğundan kalkan ve ortalıkta dolaşan insanların da rahatsızlık verdiğine inanıyorum ve yönelimimi hep bazı şeyler üzerine yapmaya gayret ediyorum. Yöneliyorum ben, hep insanoğlunun doğru kısmına yöneliyorum.
Evren’de doğru bir yöne gittiğinize inanmanız ve inançla yaşamanızın son gelmesini (herhangi bir konuda) diliyorum. Sevgi, saygı, yol ile.
“Bu kafa neşe içinde. Beni yere seremessin..
Melike Şahin şarkısı öneridir. Teşekkürler okuyucum.”