Gazete manşetlerinde tarihin en kurak ‘Ocak’ ayını geçirdiğimizi söylemek isterdim sizlere. Lâkin hatalı bir yazı yazmak istemiyorum. Verilen bilginin doğruluğu yadsınamaz ama bilgiyi gazete manşetlerinden değil gittikçe çoğalan ekran lüzumsuzluğundan aldığım aslen gerçek olan. Önce ses ile sonra görüntü ile tek parça ve maddiyat yettikçe evlere giren ekran dünyası sonrasında maddi güce bağlı oda oda yayılmaya başladı. Yemek sohbetlerimize dahil oldu. Mutfağımıza duvara gömmeli olarak yerleştirildi, pantalonlarımızın sağ ve sol arka cebine bir iş bir ana hat olarak yerleştirildi, sırtımızda ki çantada kendine ayrı bir bölmelik yer bile buldu.
Nereden geliyordum bu konuya peki? Yine ekran dünyasında okuduğum birkaç satır karakterin yansımasıyla. Satırlar şöyleydi ‘Posta gazetesinin pazar eki artık yok’. Geleceğim yere kadar ön yargılarınızı kenara bırakın ve üstünde düşünün lütfen. Elbette ortada ana bir kayıp yoktu. Ek bir üretim olan ama artık rağbet görmediği için ortadan kaldırılan belli istatistiksel sonuçların kararıydı bu. Burada konu ABC gazetesinin adıda değildi. Burada şayet aynı yoldan geçtiysek beni anlayabileceğin bir açıklama vardı. Çocukluğumun küçük kardeşi bendenizdim. Dışarıyı sever, bıraksalar ömür boyu evsiz yaşardım. Çocukken böyle hissediyordum. Bakkal yolculuklarınıda ben yapardım. Annem veya babam gazete al dediğinde en çok kalın olanı seçerdim ya da içinde kendime göre hediye gördüğüm bir gazete. Hatırlıyordum Sabah ve Posta gazetesi haftasonları birçok ek koyuyordu. Bunların haricinde de tercih ettiğim gazeteler oluyordu lâkin ama aklıma kazınan çocukluğumun en kalın gazetesi Posta’idi.
Düşündüğüm yer burada başlıyor aslında. Hafızamı hatırlamak beni kendimle daha çok başbaşa kalmam gerektiğini hissettiriyor. Belki milyonlarca kişinin üstünde durmadığı birkaç satırlık bilgi beni yaşantılarıma hatırlama isteğine yönlendiriyor. Üstünde duygulanacağım belki küçük bir an olabilir. Geçicidir bu üstünde ne düşündürür ne yazdırır. Beni buna götüren şey de sadece küçüklüğüm de değil beş ay veya beş yıl öncesi farketmezsizin o zamana dönmekten çok o zaman nasıl bir bakış açısıyla o gazeteyle mutluluğa ulaştığım, eve elime verilen parayla en doğrusunu en çok olanı götürme duygusu. Derin bir hissiyat benimkisi hepimizin ki gibi.
İnsanların üstünde durarak yaşamayı unuttuğum da hatıraların içinde kendimi izlemektir bu.
İnsanlar günahlarını ve sevaplarını merak ederler, mahşer dünyasında neler göreceklerini, kendilerine yönelik her şeyi izleyeceklerinden bahsederler. Bu sohbeti konuşurken dilleri merak uyandırır, kendi hayatlarını hatırlayamazlar ağızları kurur. Durup geçmişi düşünmezler çünkü bu onlara çok önceden ‘geçmişe takılı kalma’ sözüyle iletilmiştir. Eksik bir cümledir bu benim için. Doğrusu, ‘geçmişte ki insanlara takılı kalma, geçmişe bak ve kendinle kal’. Ne kadar anımsayabilirsin kendini bunu senin hafıza gücüne bırakıyorum ama denemenin gerekliliği var. Nerede neler yaşadın hatırla. İnsanların değil kendi söylediğin cümleleri hatırla. Geçmişte söylenen karşıdan gelen cümleleri değiştirme özelliğin yok ama kendi cümlelerini hatırlayıp geleceğe eski cümlelerin ile devam etmeyebilirsin. Yani senin elinde bu hayat. Kimse bizlere dokunmak için yaratılmadı biz istediğimiz de insanlara dokunabiliriz genetiği ile yeşerdik. Kimse düşman yaratılması, kimse acı bir karakter olarak dünyaya gelmedi. Yaşarken biz nereye ve kime dokunacağımızı seçtik. Konular birbirini bağladı ve bugün geldiğimiz yerde üretimin en başında biz vardık. Ne yaptıysak ağzımızın sağlığıyla yaptık. Bunu unutmadığımız sürece kimse hüznümüzü yeşertemez, kimse mutluluğumuzu engelleyemez. Üstünde kal ‘kendi’ hayatının..
BAŞLIK ‘DOĞUM TARİHİN’
Tanıdıkça sevdim cümlelerini
Bazen yerle bir oluşunu seyrettim
Çokca onur duydum koca dünyaya bakışına!
Ben senin en çok,
Kendinle kalışına hayran kaldım.
Hikâyeyi çirkinleştirenlere,
Masalları pozitiflemeyenlere,
Kapı arkasında insanı hor görenlere,
Durduğun yeri sevdim ben..
Ben en çok hayal ettiğim.
En çok olmak istediğim..
Kopyasına kadar çektiğim,
Yaşamının özentisi olduğum..
Bir hayatı sevdim!
Ben kendimi hayatıma kıskanır oldum..
Ben kendimi sevmenin ötesine geçtim..
Gelecekte yaşamak nedir? Dedim..
Ben dedim..
Her yer de ben..
Kaldım geçmiş, an, gelecek.Bitti.