Ormanın derinliklerinde yürüyüş yapıyorum bugün. Ormanın bitki örtüsü oldukça geniş kapsamlı. Karaçam, kızılçam, sarıçam ve nice nefes verenler.. İlk adımım da ormanın bilgisini veren kahverengi bir tabela ile karşılaşıyorum. Buraya ait olan tüm canlıların sesli bir şekilde ismini okuyorum. Neden bir ses çıkarıyorum biliyor musunuz? Onları adıyla hitap etmek, onlara duyduğum saygının bir parçası. Bir kategori de ‘hayvanlar’ diye söyleyip geçmiyorum. Aslında biraz da onları çağırıyorum. Onları görme hissayatı içimi heyecanlandırıyor. Tanımadığım tüm canlılara, canlılar tarafından tasarlanmış yapılara, yazılmış, çizilmişlere karşı ayrı bir ilgi duyuyorum. Yeni biriyle tanışmanın hazzını yaşıyorum. Güneşi görüyorum pozitif hissayatlarımı artırıyorum. İsınıyorum ve rengarenk oluyorum. Rengarenk giyinmeyi çok seviyor ve destekliyorum. Bazen bir zebra gibi giyinmek bazen ise bir papağan gibi rengarenk olmak hem ruhumu hem de bedenimi mutlu kılıyor. Dediğim gibi pozitifliğimi güneş üstümü rengarenk gösterdiğinde daha çok üstleniyorum. Çünkü soğuk geldiğinde üstüme düşen renk grileşiyor. Mesela en mutlu anlarımdan birtanesi olan yemek katlarında kendimden yaşca fazlaca büyük olanları çalışma hissayatı içinde gördüğümde önümde duran patates de grileşiyor. Bana biraz mutluluk veren güneş kaybolduğunda benim de hayatın renklerini görme duygum kayboluyor. Çok yaz insanı değilimdir, soğuk ve karlı havaları severim lâkin bahsettiğim güneş ‘hayata bakış’ı temsil ediyor. Daha demin örnekte yansıttığım ‘yaşça büyük olarak çalışması olan kişi’ benim güneşli bir bakış açımda oldukça ‘yaşı ne olursa olsun kendi ayakları üstünde duran ve istediği özgürlüğü birilerinden beklemeden kendi sağlayabilen kişi’ değerlendiriyorum. Hayat ömür boyu çalışmayı gerektirecek kadar zorlu bir yer olsada bunun dinlenme noktasını erken yaşta tanıyan kişilerin hikayeleri tanınmadan rengime veya renginize demek istiyorum dokunmakta çok anlamlı olmayabilir.
Ayağım çamura batmadı bugün ama batsaydı nasıl bir tepki verirdim yolculuğa çıkmadan önce belliydi benim için. Çünkü giyinme tarzımı ona göre şekillendiriyordum. Sevdiğim kıyafetlerimi ve ayakkabılarımı yolculuğun arkasında bırakmak birkaç saniyelik aklımdan geçen düşünce aslında. Kendime huzursuzluk yaratmamakta bu birkaç saniyenin başarısı. Peki arkadaşımın ayağı çamura batsaydı nasıl bir tepkim olurdu? Bu bilgiye sahip olmak önceden geçirilmiş bir düşünceye ait olamaz. Orman içinde yürüyen herbir kimse bunu yaşayabilir. Benim bu akış açım orman sonrasında beraber şık görünmek istediğim noktada ne kadar geçerli? Düşüncelerimi ‘neden benim gibi düşünmedin’ ‘neden tahmin yaratmadın’a çevirirsem yaşayacağımız huzursuzluk nereye varacak. Öyle ki insanlar bizim düşüncelerimizi yaşayamazlar. İnsanlar ‘şık’ olmaktan da geri kalmak istemezler. Bazen ya gelişi gibi yaşarlar bazen gerçekten hesapsızdırlar. Ormanın içinde de şehrin göbeğinde de yerine göre yaşamak gerekli. Kirlenmek hesaplandığında nasıl üstünden gelinebilir bir duyguysa, sözleri söylemeden önce düşünmekte, ağzımızdan çıkan kelimeyi birkaç saniye dil ucumuzda saklamakta kalplerin kırılmasını ve o patates renginin kaybolmasını engeller.
Işığımı ve mutluluğumu pozitif aldığım bir an daha yaşıyorum. Sırtımdan akan teri hissediyorum. Emeğimin karşılığı bana kendini anlatmadan gitmiyor. Ben onu ulaşmak için kilometrelerce yol gidiyorum o kaybolurken son kez sıkı sıkı sarılıyor. Hangi işte veya hangi derste uzun uzun üstüne gittiğiniz anları düşünün. İlk karşılaşma anınız ile hikayenin sonuna geldiğiniz anınıza bakın. Siz gördüğünüzü çözmekten fark etmediğiniz yapışkanlık size hiç tahmin etmediğiniz bilgiler sağlamış, tecrübeler kazandırmış. Yürüyüşün sonunda verilen kilo, girilen fit bir vücutun yanında ayağınızın altında ki kötü enerjinin gitme sebebi, yanınıza inmese de üstünüzden geçen kuşların aynı bizim gibi düşünerek ‘bize selam vermeleri’, üretilen oksijenin çekildiğini hisseden ağaçların olması işin ileri boyutlarda yüksek rakımlarda kulağımızın tıkanmasına kadar giden ekolojik boyut burada hep birlikte yaptığımız alış, verişi yansıtır. Biz kurtulmak istediklerimizden kurtulurken çok derine daldık ve yeni şeyler kazandık. Tutunmaya çalışanlar oldu ama hep geride kaldı hikayeler.
Her gün kendiniz için atacağınız adımlar size yeni bir düşünce kazandıracak. Bugün iş sahibi olun veya olmayın okullu olun veya olmayın hobi sahibi olun veya olmayın tek yapabileceğiniz şey ‘yürümek’ olsun siz o adımı attığınızda hayatınızda olmayan her şeyin neden olmadığını ve size neler kaybettirdiği düşüncesinden neler kazandırdığını göreceğiniz zamana geçebileceksıniz. Yürümenin Felsefesi adlı kitapta ‘birileri sizin için para kazanır, başarı yakalar, birçok şeyi yapabilir ama kimse sizin hissettiklerinizi hissederek yürüyemez’ diyor. Bu yüzden neye sahip değilseniz bilin ki yürümeye sahip olursanız her şeyden daha çok kazançlı çıkacaksınız. Yürüdükçe büyüyecek olan bir hayat hikayesi bu. Hiçbir referans, torpil, maddiyat gerektirmeden kazanılan, içinde sapsarı parlayan ‘güneş rengi dünya’ bu.
Ormanı, insanı ve ikisinin buluştuğu en ortak noktayı yürüyüşü işledik. Selam verin kırılmış dallara, söyleyin canlanacaklar;
Göçmeyecekler bu dünyadan mutluluk ile sararmayanlar..
Lezzetli bir yemek yemeyenler,
Sırtı ter içinde kalmayanlar,
Gözleri mutluluk ile dolmayanlar,
Kırmızıya haykırmayanlar,
Sevişmeleri tutku ile olmayanlar,
Boğazında ki sudan tat almayanlar,
Göçmeyecekler bu dünyadan hüzün ile grileşmeyenler
Göçmenlere, düşkünlere, berduşlara,
Bir yolculuğa inanmayanlar,
Bir kap yemek ile doymaya,
Bir kap suyu kirletmeye yeltenenler
Göçmeyecekler..
Mutluluğa yaşamak ömürlük, hüznü yaşamak tez olsun hayatınızda.
Sevgi saygı yol ile.