Tüm hareketlerinizin bir nedeni vardır. Hareketlerinize karşılık sizden yanıt bekleyen duygulara bir açıklama gerekliliği hissettiğiniz anlar olur. Bu anlarla dönem dönem karşılaşmak zorundasınızdir. Toplumun içinde yasami devam ettiriyorsunuz, birliligi esas alıyorsunuz.Bazi anlari bazı kimselere soylemek istememek öznel olmaktır. Bu kabul edilebilir bir duygudur ama bu duygu hayat içindeki tüm payları içine alamaz. Kişi yeri gelir gizlilik ister, yeri gelir gizlilik uygular lâkin sonunda ya elindekini ya da karşısındakini kayıp ile karşılamak zorunda kalır. İnsan, kazanılan ve kaybedilen bir hikayedir bu unutulmadan davranışlar zamanında doğru olmalıdır. Tabiki her kayıp bir üzüntü veya sevinç de değildir. O yüzden tüm sorularınızın karşı taraftan yanıt bulamaması çok normal karşılanabilir. Nötr olma duygusu insan ilişkilerinde normalleştirilerek çoğaltilmalidir. İnsan hayatına aldığı eş, dost, öğretmen ve birçok insanı karşılarken sevgisini beslediği gibi uğurlama duygusunda da hâkiki sevgisizliğe burunebilir. Buna hayatına giren ve giden herkese karşı kendini her kişiye nötr yapmak diyebiliriz.
İnsanı saklamak ne kadar doğrudur tartışmaya açıktır. Çocukluk aşkı bunlardan ayrılır. İyiyi anlatmaktan korkarken kötüsünden korkup ders vermek ne kadar adildir mesela? İnsan bize verilmiş bir hediyedir ama beraberlik bir emek gerektirir. İnsan ne kadar beraberliği paylaşabilir kılirsa yaşamı o kadar eğlenceli hale dönüştürür. Bu olumlu bir tarafıdır. Bir yaş aldıktan sonra hayatınıza giren kimse pastadan çıkmıyor. Özellikle üniversiteye kadar geldiğiniz süreç devletiniz tarafından size ne kadar zorunlu tutulduysa arkadaşliklarinizda büyük bir kısmiyla öyleydi. Bugün geride kalan okul yıllarıniz da lise ve üniversite arkadaşlarınizi hatırlamak istediğinizde çoğunluk ile aklınızda kalan isimler lise döneminize aittir. Çünkü elenebilirlik sizin fikirlerinize verilmiş bir duygudur. İstediğiniz yerde okuma tercihi size aittir. Arkadaş ortamı bahtsızligi yasamayacaginiz tek yerdir. Yaşantı olarak tek kalmayı kabullenecek bir yaşta olmanız, farklı fakültelere kapı açabilecek bir eğitim hikayenizin olması bunu destekler.
Söyleceğim ana nokta şuraya değiniyor ki siz kendinizi ne kadar anlatırsanız anlatın alabilecek cevaplarınız sizin dürüstlüğünuze değil karşı tarafın yetişkinliğine ait. Duygusal bir yetişim diyebiliriz buna. Bazısı bağırarak öfke kusmayı bu sayede yanıtlamayi seçebilir bazısı sessizliğin içinde öfkesini onlarca kat fazla alabilir. Burada suskunlukta, konuşmakta alacak kişinin yaşam tecrübeleri ve duygulari kadar olduğu için her bir kimse tek başına değerlendirilir.
Bir öğretmene, bir müdüre, bir patrona, altınızda çalışan kişilere, farklı mesleki alanda olup yetiştiğiniz yerlerin aynı olmasına karşın tüm gireceğiniz sohbetlerde bir mücadele anında kaldığınızda unutmayınız ki aynı kelam aynı kişilere söylenmez. Ya çapinizdan aşağı laf kullanmış olursunuz ya yukarı. İnsan suskunluğunu herkese aynı ayırabilir ama öfkesini herkese aynı kusamaz. Bu hayat akışında çok önemli bir çizgidir.
Uzaklaşmak insandan insana değişen bir yanıt almaktır tartışmalarda. Bazen sevginin kirli cümlelerine yönelmiş duyguların önüne geçmek için yapılır bazen aynı karede değiliz cümlesini yansıtmak için berabelik düğümünü çözmektir. Tekrar ediyorum ki davranışlar tek bir noktada değil hiçbir noktada aynı olamaz.

Kimse yetişmiş bir dünyaya gelmediği gibi kimse tecrübesizliği ile uğurlanmayi haketmez. Bugün herkesin alacağı tecrübe bir başkası üstünde ‘bunu nasıl bilmiyorsun’ ile de ugurlanmaya değmez. Çünkü insanın birleşimi ortak hareketlerde bir tarafin kalan eksikliğinin birbirini tamamlama biçimiyle olur. Yani bu nefes alan iki kişinin yaşama evet demesidir veya hayır demeden bir kez daha denemesi.

İnsanlarin dudağı kapalı halde hissettirdiklerine, ucu kalınlaşmış kalemle okunması zor yazdıklarına, peltek diliyle konuşmalarına yanıt verebilen herkesi mutlu bir yaşamın mahkumu olsun isterim.. Cezaevi mahkumlarina ozenilen bir an vardır bilirim. Okuduklari kitaplar, üretilen el işleri vardır..Pişmanlıklarin son söz geçtiği idam sehpalari vardir. İnsan tutunduysa bu tutunmayı değişmeyi kabul ederek gerçekleştirir, bin yıla esir olsa fazlasını yatmaya kabul olur ya da insan kendinden nefret eder, sehpaya bir yarım metre boşlukta kendini bu dünyadan kopararak kaçar. Elin sonunda kötülere değil iyilere bakılan ‘buyume’ duygusuna sahip kişi ‘affetme’yi tanır. Büyüyen ve affeden olarak işledikleri suçlari kabul eden ve yediremeyenleri ozetledigim bu paragraftan bir yetenekten bahsetmistim. Yetenekleri ve eğitime sarilislari günü doldurdukları gün hayata başlarken mahkumluktan çıkarlar gözlerimizde, zanaatkar olurlar üstüne bir de özgür olurlar. Bu mahkumluk bize aittir. Bir gün tüm sinirlerinize hakim olursunuz da adalete hakim olamassiniz ya o mahkumluk size gerçek olur. Aday olmak vardır bu hayatta hastanelere, adalete lütfen geniş kapsamiyla alın elinize.. İşte her bir insan her bir mahkum iken mahkumun iyisi olmak insana bağlı kalmaktan zarar vermemekten insan için üretmekten geçer.. İyiler vardı.. Ürettiler, sevdiler, uçtular demir kapilardan..
Siz de sevisin, dokunun, okuyun, soyleyin..En içten duygularınız ile ucun insanlarin hayatından..

Sevgi, saygı yol ile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir