Kimsesiz olmayı düşleyen kimseler olmamaktır gayemiz. Tükenmeden, tüketmeden yaşamaktır. Kimseler vardır yalnızlıklarıyla kendilerine ilaç olduklarını varsayarlar. Kimsesiz hissetmek onlara iyi gelir. Benim fikri düşüncem de iyi gelen şey kimsesizlik değildir, asolan kimsesiz olmayı düşleyebilecek kadar yaşanmışlığı olmasıdır insanın. Unutmamak gerekir ki eğer bir Alaska yolculuğu yapamayacaksak her zaman etrafımızda birilerini barındıracağız. Issızlağa ne kadar ulaşabildiğimize karşi kendimize açık olalim.. Hem de bunu zoraki bir duygu ile değil isteme, arzu etme hâliyle yapalim. Tek başına yola çıkan bir yolcuyu kimse büyük çaplı bir ordu olarak göremez. Bundan dolayı toplum, tek başına hareket eden kişiyi her noktada sıkıştırabilir. Tek başınalığın verdiği kuvvet, cesaret ve özgürlük en çok toplum ile mücadele eder. Yolcuğunu paylaştığı insanlar tarafından yoruma açık olur. Bunun bir dağa, bir tarihe yolculuk olmasına gerek yoktur. Hâkikate giden her yolculuk olumlu veya olumsuz toplumun ağzında gevelenip durur. İnsan için yıldırici bir şeydir. Bu ilerleyişin akabinde toplum kalabalık dolaşanları, tek başına iş halletmeye çalışanlardan daha değerli kılar. Bir kısma yanılır ama tek başına olmanın yansıması önemlidir. Her tek başınalik bahsettiğimiz orduya sahip değildir. Herkesin bir hikâyesi vardır ama her hikâye değerli değildir. Ordusunu kendi farkeden olmak gereklidir hikâyenin anlamını oturtmak için. İnsan doğru veya yanlış düşünmeden fikir ve düşünce belirtmelidir. Susan insanlarin değerli bir hikâyesi olmaması bununla alakalıdır. İçine kapanan, asosyal diye belirttiğimiz insanlar bu grubun en büyük öncüleridir.
Hayat akışı hiçbirimizin anlayamayacağı kadar uzundur. Tüm plan severler bile planlarına kavusacagi tarihe uzak bakarlar. Heyecanli, özlem dolu bir süreç yaşarlar. Gün geldiğinde zaman akmistir. Geride kalan zamanin, heyecaninin, özlemin hiçbir yeri kalmamıştır. Uzun bir vakittir yaşam. “Hayat kısa, kuşlar uçuyor” sözü bizi ileriye taşımak için acele etmemiz gerektiğini savunmus olabilir. Keza hayata geç kalmamak gerektiğine de inanmıştir. Yalnız yine benim fikri savunmam da insan geç kalınmışligi diye bir şeyi yoktur. İnsanın, insana vakti dolmasi vardır. Doldurulamayan vakit kusurlu değildir, kaderdir.
Kader, yazılan veya çizilen bir şey midir? Herkesin cevabi kendine kalmalidir. Ama bir coğrafyaya, bir insana, bir okula, bir kursa, bir haykırışa kimse geç kalmamistir. Vakit o kadar uzundur ki beklemek vaktin en değerli hâlidir. Bekleyebilmek, beklerken düşünebilmek, yorumlayabilmek ile hayatin ahenk taşları oturmaktadır. Kalburüstü olmamalıdır yediğin yemek seaslari, arkadaş cevren. Kime hizmet ettiğini bilmelisin. Hangi mesleği yaparsan yap hizmetin elinde sonunda yine sana döneceğini bilmelisin. Maddiyat konusmuyorum biliyorsun. Hizmetinin iyi yönünü de kötü yönünü de kendin karşıla. Sahanın futbolcusu nasıl insansa hakemi de doğru bir yaşam için yine insan olmalıdır. Doğru yerde doğru müdahale olmalıdır.
En doğru müdahale ise yaşanılan onca tecrübeyi eş gecmemektir. Doğru fikrin arkasından vazgeçmemektir. Bazen kadere
karşıda ‘Ardina Bakmamaktir.’ Ardına bakmadan yaşamaya devam et yeterince kendini sorguladın, düşündün, tarttin ve kim olduğunu bilen insansın. Sen ardına bakmamayi hakeden insansın! Şimdi YAŞA! Yeniden her şeyi en baştan.. Sevgi, saygı, yol ile..
-Samet Evren Ayçiçek