İnsanın bilgisinin erken yaşlarda yarışa girmesini doğru bulmayanlardanım. Okul hayatı gelişimi devam eden çocukları sınav stresiyle özgüvensiz bir birey haline getirebiliyor. Her çocuk üzerinde olmasada yaşadığımız coğrafyada net olarak gözlemleyebildiğim bir şey sınavın bilgiyi doğrulamadığı hem yazar olarak hem de sözlü olarak kendini anlatma becerisini geliştirmediği.
Peki bir çocuğa ne sunarsak yapamadıklarını, gerçekleştiremediklerini gerçekleştirebilir hale gelir?
Okul düzeni olmassa olmaz şart. Her çocuğun bir eğitim kurumuna kayıtlı olması ilk olarak sosyallik için şart. Dersaneleri de bir nevi bundan dolayı destekliyorum lakin onun harici tamamiyle gereksiz buluyorum. Okuldan bahsediyorken, ilk okulumuza dönelim. İlk okulumuz bizim evimiz, öğretmenimiz anne,bana ve varsa abla, abi veya kuzen. Toplum olarak kalabalık ailelere sahibiz. Bazen bir evin içerisinden destek alarak bir yerlere gelemeyenlerimiz de var, hiçbir destek almadan Nobel ödülü alan bilim insanlarımızda. Aynı toprağın insanıyız ama aynı kafada değiliz. Hiçbir çocuk aynı düşünce de değil. O yüzden bugün üniversitesini bitirmiş bir çocuk artık yetişkin sayılacak yaşta görülse bile onu yaşıtlarıyla aynı düşünceye sahip olamadığı için suçlayamayız. Çocuk ilk okulunda yetişir, bir dönem sonra bir öğretmen desteği alır lakin kendi okulu burada bitmez. Toplumumuz da ne yazım anne, babalar görevlerini çocukları okula gittiği zaman yitirdik zannediyorlar. Doğru anne, bana gelecek kuşaklarda göreceğimizi düşünüyorum bir öğretmen bilgisinden daha çok bilgili olarak çocuk yetiştirecek. Öğretmen ise aldığı pedagojik eğitimi tamamen kendine sarıp sarmalayacak ve çocuğa eski bunak öğretmenlerin yaklaşamıyla yaklaşmıcak. Eğer zaten yaklaşırsa yeni dönemin anne, babaları çocuklarını o öğretmenden hızlıca uzaklaştıracak. Öğretmenlik günümüze kadar çok değerli olarak ulaşmış bir meslek. Bir ömür de değerli kalacağı aşikar ama günümüzün ilkokul terk çocuklarının, çocuklarını yetiştiren öğretmenler şimdilerde master programlarında eğitim almış, ülkeler gezmiş, eğitimi, okumayı hayatının bir parçası yapmış anne, bana çocuklarına karşı aynı özveride olamayacağı aşikar. Bu gün geçtikce daha açığa çıkacaktır. Öğretmen kendini asla tekrara almamalıdır. Bilginin ve bilimin ucu açıktır. Bugün geldiğimiz teklonoji de bundan daha fazla ne olabilir ki diyemiyorsak hiçbir öğretmen daha doğru bir tabirle hiçbir insan ben kendimi daha nereye taşıyabilirim dememelidir. Tekrar ediyorum ki öğretmenlik, insan yetiştirmekle mükellif olduğu için değerini her zaman koruyacaktır lakin kendini her zaman ileriye taşımayı da bilmelidir.
Ben öğrenen insanları nasıl tanımlıyorum biraz da size onu anlatayım. Kısa bir anlatım ve başlıktan olduğu üzere açık ve net “yeni sekmeden”. Eğer bir bilgisayarda, telefonda sürekli gördüğü, duyduğu veya okuduğu ama çözümleyemediği bir kelimeyi, nesneyi aratan kişi tanıyorsanız, görüyorsanız veya bu sizseniz siz öğrenen insansınız. Bu günümüzün teklonoji dilinde öğrenmek. Bazı insan vardır bununla beraber kitapları alır, dergileri alır bazıları sadece kitaplarla bazıları sadece izledikleriyle yetinir ama duyduğunu arama motoruna yazan insan günümüzün öğrenen insanıdır. Bu arada insanın öğrendiğini çabuk unuttuğu yer de “arama motorudur”. Çünkü gelir geçer bir anlık merakını gidermiştir. Üstüne düşüp makalelere dalmadıysa, bloglar okuyup detaya inmediyse o bilgi tazeliğini kaybettiği an yok olacaktır.
İnsan öğrendiğini çabuk unutan yazdığını iyi hatırlayabilen yaşadığını asla unutmayan bir varlıktır. Bir gezgin blogunda olduğunuz için bana en çok gelen sorulardan bir tanesinden bahsedersem “gezen mi okuyan mı”dır. Ben buna her zaman gezerken okuyan olarak cevap veririm. Çünkü bazen gezmek istediğiniz antik kent örneğin, Ani Harabeleri size rehbersiz, kitapsız bir taş yığını gelebilir. Çevrenize hiçbir şey yok taştan başka demenizi asla yadırgamam. Çünkü siz popüler bir yeri görmek için gittiniz tarihini değil. Tarihini de okuyacak bir düşünceye, arkadaşa veya yönlendirene sahip olmadığınız için siz taş yığınları içinde dolaştınız ve bunu böyle aktardınız. İşte gezerken ne yapmak gerekli gelen soruya onu düşünerek cevap vermek lazım. Ben gezerken nasıl haz alıyorum? Denizleri gezerken farklı su tonlarını görmekten mi yoksa o sularda yaşayan balıkları öğrenmekten mi? Siz bir iş mi yapıyorsunuz yoksa hobi mi ya eğlencede misiniz? İnsanlar tek tek ayrım yapmadan her şeye aynı soruyu yöneltebiliyorlar. Bu bazı kişilerde haz vermeyen durumdur. Kişi kendisini yansıtamıyorsa bana sormanı dilerim demeli. Şu an ilgilendiğim şey fotoğraf çekmek ve ben bir müzedeysem o an gördüklerimin nasıl gözüktükleriyle ilgileniyorumdur. Eğer yakınında onları okuyorsam tarihiyle ilgileniyorumdur. Her şeyle aynı anda ilgilenebilirim ama yaşımın eskimesi lazım aynı yere 8-10 kez gelmem gerek belkide. Eskiyen yaşımla gördüklerimde genişlemeli. Yaş alan insanın sadece kıyafetleri bollaşmamalı ufku açılmalı. Düşünceleri sonra ki nesillerin geleceğini tahmin edebilmeli ki nasihat verebilmeli. Bugün 100 yıl önce yaşayan kişinin sosyal bir nasihatı ne kadar geçerli olabilir? Olamaz. İşte hayat hep ileriye dönük olmalısın diyor. En yaşlı anında en bitkin değil en dinç olmalısın ki seni dinleyenlerin olsun. Merakınız hiç ölmesin, yeni sekmeniz hep açık kalsın, notlarınızı alın ve anlık öğrendiğiniz bilgiyi detaylıca akşamında araştırın..
Fikrimce hayat kısa değil ama hayat çok hızlı hepinize sevgi saygı yol ile..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir