2018 yılının sonlarına doğruydu kendimi ilk çektiğim zamanlar. Yolun içindeydim o sıra. Şehirlerden, şehirlere atlıyordum, aynı topraklar da yeniden yol alamayacağım kadar uzun kilometreleri aşıyordum. Hayatınız boyunca önünüze almadığınız ülkenizin haritasında gece karanlıklarından, gün ışıklarına yoldaydım. Bugün ya gün doğumu gecikiyordu ya da ben güneşin yönünü kaybediyordum. Nereden geldiğini uzun süre tarttığım bir rahatsızlığım varoluyordu. Kim, nasıl ve neden başarıyordu kesin cevaplarla açıklayamıyordum. Okuduklarım, izlediklerim ve en çok dinlediklerimdi benim hayatım. Öğretmediler bana ya da ben öğrenemedim. Ben gerçekten öğrenemedim. Okudum, izledim, dinledim. Ne zaman yeterim diye düşünüyordum kendime. Gittikçe yetkimi kaybettim. İnsanların düşüncelerim de olan yetkisini kaybettirdim. Üstünlüğü de alçaklığı da tek tek düşünerek yok ettim. Herkesi düşündüm ama herkesi. Anne, baba, arkadaştan başlayıp beni takip eden tek bir takipçimin neden takip ettiğine kadar. Çıkarımlarım bana şunu sunuyordu; Büyük bir fanusun içine daldın küçücükken, hiç tanrın olmadı. Kendi kendine büyümeye başlıyordun, büyüdükçe yeni gelenleri fark ettin, yoluna devam ettin. Biraz zaman geçtikten sonra fanusun dışından izlenmeye başladın, izlendiğini gördüğün de tepki veremedin. Hoşuna gitti, yoluna devam ettin. Tepki almaya başladın, ama tepkiye sen atlamadan senin fark ettiklerin atladı. Sen yoluna devam ettin. İzleyenler büyüdü, fark ettiklerin senin yanına doğru yanaştı. Ya sen müsaade verecektin, ya da sen tepkilere cevap verecektin. Kimin nereden geldiği belli olmayan, izlediğini neden izlediğinin farkında olmayan, senin neden o fanusun içinde olduğunu sana sormayan, seni sadece kalabalık bir izleyicinin ortasında gördüğü için gelen kişiden aldığın tepkiye ne kadar süre karşılık verebilirdin, buna ne kadar dayanabilirdin, bununla nasıl gelişimini büyütebilirdin. Müsaade demek, fanustan çıkmak değildi,kendi yolunda devam etmekti. Fanusun içi kalabalıklaştı, izleyiciler kat kat arttı sen ise ilk dalışında ki kadar ufak kaldın. Gözükmüyor olman senin ideallerinin, yaptıklarının, yapmayı hayal ettiklerinin önüne geçebilir miydi? Geçemezdi, geçemeyecek de. Fanustan çıkmayı hiç mi düşünmedin diye sordular… İşte 2018’in sonundan beri o fanusun içinde tanrısı olmayan bir balığın artık fanusunda ki nefeside, suyuda tükendi. Çok şey kazandı, çok şey tecrübe etti, hiçbir hayali bırakıp da gitmedi.Sadece fanusun nefesini de suyunu da en önemlisi zamanını doldurdu.
Bir fanusun hikayesiydi bu. İnsan için bambaşkaydı her şey. Her eve, her hikayeye bir kahraman, bir aktör koydular. Cinsiyetini içine girdiğiniz de ya seçili buldunuz ya da zamanla öğrendiniz. Bugün o aktörlerden birimisiniz bilemem. Bildiğim bir şey var ki aktörlerinizi aramaktan usanmadığınız. Yaşamı asla ve asla fark etmeye uğraşmadığınız. Hikayenin devamı sizlere karşı yapacağım çıkarımlar üzerinden gideceği için, bu yazıyı burada noktalıyorum. Düşünmek de düşündüğünüze cevap vermekte sizlere kalmış. Son olarak sizlere çok sevdiğim bir şiir olan ‘Anlar’ı paylaşıyorum.
Yaşamdan keyif almaya bakın.
ANLAR
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85’indeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…
Şiiri sesli dinlemek isteyenlere;