İlk iki sıra eşim Berfin tarafından yazılmıştır. Olay örgüsü şöyle oluşmuştur; yeni yazı yazmaya hazırladığım zaman diliminde mutfağa gittim ve kendimi biraz iş kafasından, hayat kafasına almak için soğuk bir takviye alıp döndüm. Döndüğümde bilgisayarımın başında eşim vardı ve dedim ki ona: başlık hazır, hadi yaz. Sonrasında benim çok başarılı gördüğüm iki sırayı yazdı kendisi, teşekkür ediyorum eşime. Kaldığı yerden ben devam edeceğim çünkü yazdıklarını destekliyorum.

Kulağa yük gibi gelen sorumluluk… aslında hayatımızı kolaylaştıran düzenimizi oturtturan yüklerimizi hafifleten bir kelime olduğunu kim bilir ne zaman anladık ya da ne zaman anlayacağız.

Her sorumluluğun her bedene her yaşa uygun olmadığını düşünen ben, küçücük bedenlerimize yaşlarımıza kocaman sorumluluk yüklenmemesi tarafındayım. nasıl ki her yaşın güzelliği varsa her yaşında sorumluğu vardır. her bedenin de bu sorumlulukla başa çıkma gücü farklıdır.

Devam..

Sorumluluk eşimin de giriş yaptığı gibi hepimize ilk çağrışımda yük gibi gelmez mi? İşimiz her ne olucaksa olsun kelimenin tatlı bir cazibesi yok. İçeriği çoğu zaman insanları hayattan soğutur. Bu biraz sorumluluk bilinci nedir, bilmeyen insanlar için geçerlidir. Sorumluluk sahibi olmuş insanlar genel de hayatlarında, işlerinde, hobilerinde, arkadaş ortamlarında bir işin ucundan ilk tutan kişilerdir ve bunu yaparken olumsuz bir riski dahil göze alırlar. Hayatın her anında ucundan tutulan bir nesnenin kendisine yıllar sonra dönüş yapacağı bilirler. Kötü durumları güzelleştirebilirler, hayatta her şey olur taraftarıdır onlar. Her şey olur, her şey biter onlar için. Sorumluluk almak burada yük olmaz onlara. Fakat hayatı boyunca çok fazla daldan, dala atlamamış, sakinliği seven özellikle içe kapanık insanlarda ise bu ” ya yapamazsam, ya beğenmezlerse, ya, ya, ya..” korkusuyla ter döktürür. Bilirsiniz insanlar en çok yapmak istemedikleri şeylerde hata yaparlar. İnsanlar özgüvenleri oldukları konularda öne çıkmaktan korkmazlar. Burada içine kapanık ya da sorumluluk almayı sevmeyen her insana da özgüvensiz diyemeyiz tabiki. Özgüven sadece güven olarak alınmamalıdır, sorumluluktan kaçan biri toplumdan, işini paylaştığı partrenirinden korktuğu içinde sorumluluk duygusunu “yük” gibi alabilir.

Eşimin bahsettiği konulardan bitanesi de her yaşa özgü sorumluluk olmasıdır. Evet doğru, ben lise öğretimim de almam gereken sorumluluğu eğitim görerek, arkadaşlarımla eğlenerek, önümde ki sınavlara girerek almalıyım. Benim hazırlanmam gereken bir sınavsa ben onu kendime almalıyım. Ailem veya çevre faktörler tarafından istemediğim bir sorumluluğa tutulmak ve herhangi bir iş üzerinde mutsuz olduğum bir durum içerisinde olmak beni hayatta geri plana iter. İnsanın sevmediği işi yapmaması her zaman değerlidir benim gözümde. İnsanın ilgisini çeken her işi de yapması, bu iş onun için uygun olmasada değerlidir yine benim gözümde. Benim için her şey insanın merakıyla başlar. Sorumluluk duygusunun altında ki “yük konusu” yine meraka dayanır. Merak ettiğimiz herhangi bir iş hiçbirimize “yük gibi hissettirmez”. İnsanların hayat bakış açılarında her zaman merak olmasını doğru buluyorum ve destekliyorum.

Sorumluluğun bence insanın ilk uyandığı anda başladığı ve uykuya geçmeye artık dakikalar kala tamamlandığını da güven ile söyleyebilirim. İnsan uyandığı anda yapması gerekenleri bedensel ihtiyaçları gibi yapmalı. Sabah ki tuvaletimizi yapmak nasılsa yattığımız yatağı da o şekilde toplamalıyız, giydiğimiz kıyafeti katlı şekilde aldığımız dolaba katlı şekilde koymalıyız. Abdestimizi nasıl gerçekleştirmek bir normal sorumluluksa, dişlerimizi fırçalamakta yine aynı etkide devam etmeli. Gün böyle başlarsa eğer, insan işine doğru yola çıkmadan önce belki saysak parmaklarımızı geçicek kadar sorumluluğu halletmiş olucak ve insan evin kapısını kapattığında bir şeyleri başarmış olarak, özellikle kendi özel alanıyla ilgili temizlik, düzen vs durumlarını kafasında soru işareti bırakmadan kapının ödesine adım atıcak. Gündüzü geçip, geceye geldiğimiz de ise yattığımız yatağı kendimize göre hazırlamak, pencere, klima vs gece uykumuzda rahat edeceğimiz havalandırmayı hazırlamak, gece ışığını ayarlamak, uyurken ki sessizliği sağlayacak veya bizi uykuya daldıracak programı hazırlamak, son kez bedensel ihtiyaçlarımızı karşılamak, gece yarısı uykumuzu bölmemek gibi durumları ayarlayarak yatağa girmekte son sorumluluklarımızdır. Ne sabah ne de gece saydıklarım hayat rutini içerisinde akıp gitmelidir. Bunlar gizli sorumluluklardır.

Öğle güneşinde ki sorumluluklarımız yaptığımız işi önce doğru şekilde yapmak sonra, işi yukarıya taşımak ve sonra kendimize iş üzerinden kariyer planlaması yapmak ardından ise bunu hobilerimizi yürütebilecek, hayatımızdan teneffüs vermeyecek şekilde ilerletmekdir en değerli sorumluluğumuz. Hobinizi belki birkaç gün belki birkaç hafta iş dolayısıyla ertelemek normal kabul edilebilir. Sizin sınırlarınızın olduğunu varsayarak söylüyorum sınırlarınızı geçtiği anda o gün sorumluluğunuz arttığını ve size ait olmayan bir sorumluluktan dolayı mutsuzluk yaşadığınızı düşündüğünüz an kabaca bir tabirler motoru stop etmeniz gerekir, fikrimce. Çünkü siz hayatta kendi sorumluluğunuz dahilinde mutlusunuzdur, kendi kararlarınızın en üst seviyesine kadar mutlu hissedersiniz. Size dokunan ve sizin istemediğiniz kararlar altında mutlu olmazsınız. Burada ise durdurduğunuz motoru, soğuttuktan sonra kendinize durumunuzu sorgulamak ve yeni sorumluluğunu seçmeniz gerekir. Belki yeni bir sorumluluk üst şefinizdir, belki yeni sorumluluğunuz iş bulma kurumlarıdır, belki eşinizle konuşmaktır, belki sizin altınızda olan birine sorumluluk yüklemektir. Bu durumların hangisinde olursanız olun gerekeni yapın. İnsanlar kendi sorumlulukları kadar mutlu olur. Kendi sorumluluğunuzun da bir sınırı vardır. Elbet vardır bunu iyi bilin. Yaşamınızda ki izler size ait olsun, artısıyla, eksisiyle tüm adımlarınız sizi takip etsin.

Sevgi, saygı, yol ile..

Eşime teşekkürler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir