Sevgili okuyucularım, yaşadığım coğrafyanın içerisinde bulunan adına metropol dediğimiz bir kentin, İstanbul’un, doğma, büyüme ve olgun bir yaşa doğru yol alma evresindeyim. Kentin içerisinde her yıl bir şeylerden şikayetçiyim. En çok kalabalıklardan şikayetçiyim. Yıllar öncesi (18*19) zamanlarında kendimi hümanist olarak görürdüm. Yaşadığım coğrafyada değildim, okuduğum coğrafya da Sakarya’daydım. Tutkularım ve hayallerimin peşinde Sakarya’da da bulunduğum süre oldukça azdı o zamanlar ben Türkiye’nin her yerindeydim. Her hafta değil aynı günde 3 şehir değiştiğim zamanları biliyorum. O şehirlere tekrar tekrar defalarca gittiğimin de altını çizmek istiyorum. O zamanlarda insanlar sayesinde gezebiliyor, insanlar sayesinde karnımı doyurabiliyordum. Parasız sırt çantalı berduş bir gezgindim belki de hippiydim. Kendime çok fazla hippiliği kondurmuyorum aslında ben bindiğim araçlara, konakladığım evlere saygı ile yanaşırdım hep. Kimseyle dalga geçme, kimsenin malına göz koyma veya yanlış bir harekette bulunma düşüncesine dahil girmedim. Dönemim böyle yıllarca aktı aslında. Sonrasında ise gerçek bir hayatla tanıştım. Tanışmaktan asla kaçmadığım ama yaşımın erken olduğunu düşündüğüm bir hayat. Benim erken düşüncem de belki 40 belki 50 yani aslında kendimi genç hissettiğim noktanın son bulmasına kadar belkide böyle bir yaş dilimim olmazdı bile bilemiyorum. Şimdi biraz sizlere kendimden bahsettim ki hiç beni hiç tanımayan, yazıyla ilk defa karşılaşmış okuyucu yazının sonunda neden bu düşüncelere geldiğimi kendi kafasında toparlasın ve yazının bütününü daha iyi anlasın.
Okurken gezdim, insanlar çalışırken, iş ararken ben yine bir süre gezdim. İnsanlar kendi işlerine girdiğinde ise ben yandal diyerek komiklik yapacağım fakat benim alanımda yandal olmayan, benim için hepsinin kutsal olduğu ama Türk toplumunun içinde barındırmadığı, aşağılayarak baktığı, belki bir noktada genel insan portföyü yüzünden haklı olduğu, işlerle uğraştım. Tek tek neler yaptığımı yazarak zaman kaybetmeyeceğim ama aslında o zamanlarda elle tutulur dediğimiz iş peşinde koşup yakalama potansiyelinde olsam da ben kendimi özgür bir kafaya adayarak hem gelir hem de kariyer olarak oldukça geri işlerde bulundum. Her ne işi yaptıysam da o zamanlarımı hatırlıyorum ki ben onları mutlu hissederek yaptım. O işlerden kurtulmak için gün saydığım da oldu bunu da es geçemem. Kendimi hayata hazırlarken aynı yolda ki gibi davrandım. Elim suya sabuna değmesin, kötü maaş, kötü ünvanı olan işlere bulaşmayayım demedim. Yolda ki açlığım, iş yerinde sefalet ile devam etti. Hayatın getirdikleri de oldu götürdükleri de. Kendimi her zaman motive edebiliyordum. Hala da öyleyim bu en sevdiğim özelliğim. O zamanlarda aynı yaş gruplarında akranlarımın ünvan peşinde iş aradıkları ya da girdiklerini gözlemliyordum. Bu onlara güzel bir his katıyordu. Benim ise en güzel hissim yollardı. Yollar bitmiş, artık para kazanmam gereken zamandaydım. Para kazanıyordum kazanmasına ama bu para kazanmak artık tekrar tamamen özgürlüğü getirmeyecekti. Ev kirası, doğalgaz borcu, temel ihtiyaçlar kapıya dayanmıştı. Kazanılan paranın hem ünvan açısından beni geriye itmesi ve modumu düşürmesi artık bana çok yakındı, para kısmına girmiyorum bile. Her şeyin sıkıştığı anları hatırlıyorum şimdi. İlk defa tanıştığım bir insan için belki berbat bir imaj içerisindeydim. Kendimi ona anlatmasam bak ben böyleydim, benim ruhum böyle, fikirlerim böyle, yaptıklarım veya yapmak istediklerim böyle demessem her insan beni kapının önüne koyabilirdi. Değersiz bir varlık deriz ya o işte insanın hissetmesiyle alakalı. Benim yaptığım işi belki binlerce insan yapıyordu ama toplumda yaşıyor, geziyor, çocuk sahibi oluyor, ölüyorlardı. Bu insanın hisleriyle alakalı. Benim hislerim ise negatifliğe açık değildi, içindeydim ama yaşam bana hep güzeldi, her zaman da öyle gelecek. Çünkü her zaman derim ki her şey hallolur. Zaman geçti ben kendime geldim, yolculuklarım bana özgeçmiş, yoldaki sohbetlerim insan kaynaklarına ikna mekanizması oldu adeta. Alttan, üste doğru çıkmaya başladım. Kimlerle görüştüm, nerelerde çalıştım, kaç tane görüşme atlattım bilmiyorum. Hepsinin içinde saygıyla dinlendim, gözlerinde bunu gördüm. Çalıştım senemi doldurdum, çalıştım gözümden düşüldü, çalıştım tutuluyorum.. Yani süreç bir zamanlar bana ters işliyordu, ters işlerken hayatım tersine dönmüş halde yaşamıma devam ediyordum. Ben tersdeyken normal hayat kazanan insanların değişimini hatırlıyorum. Yükseldikçe küçülmesi gereken insanlar başlar dik ilerliyorlardı. Şu an görüyorum ki başlarını dik yapan şey yaptıkları değil hayatın anlamını yanlış anlamaları. Öyle yürüyorlar ki gökyüzüne bile bakamıyorlar. İnsanların arkasından konuşarak ilerleyen, insanları eleştiren kişilerin gökyüzünü bile aşan baş diklikleri boyunlarına zarar verdi. Öyle oldular ki omuriliklerine döndü bu zararlar. Omurgasız oldular belki kim bilir. Herkese yükleyebileceğimiz şeyler değil bunlar. Beni tanıyan kim okursa da okusun bu yazıyı üstüne bir şey alsın istemem. Kimseye yazmıyorum ben dinlediklerim, gördüklerimi ve gözle görülen şeyleri paylaşıyorum. Okuyucum geliyor diyor ki aynısı benim hayatım, ben sadece yaptığım çıkarımın doğruluğunu sağlıyorum.
İnsan her yılının içinde kendine rapor hazırlamalı. Şirketlere bitmek bilmeyen raporlar bir kenara koyulmalı. Yaşımın raporu denmeli. O rapor içinde gördükleri, tanıştıkları, unutamadığı lezzetler, ihanetler, iş becerileri, toplantıları, kendini iyi hissetiği ve kendini kötü hissettiği anlar konulmalı. Kişi yaş alırken ne yaşadığı hatırlamalı. Bir hediyeye bulanıp gitmemeli. Eğer insan bunları yaparsa ve kendinin farkında olursa, çevresinden aldığı tüm zararları takip etmeyi daha iyi öğrenir keza tecrübeleride. Bu ona neyi katar biliyor musunuz olgunlaşmayı. Artık iyi meyve ile kötü meyveyi ayırt etmesi daha kolaydır. Kötü meyveyi çürüklerinden ayırmak veya çöpün dibine boylamayı öğrenmiştir. Ne yaşarsa yaşasın “Her şey hallolur” demeyi eksik etmez. Ben kendimi spor salonlarında spor aletlerinin başında, altında, üstünde görürken, oralarda aylarımı geçirirken bugün ameliyat masalarında, steril örtülerin başında, açık bir hastanın skrotum torbasının içinde elimi bulur oldum. Öyle bir günde bir fotoğraf çekildim ve sosyal ağımla paylaştım. Hayatımı sanki tamamlamış hissettim. “Her şey hallolur ve her şey olur” düşüncesinde kaldım. Benim kalışım o kalış. Hayatımı noktaladım. Darısı size okuyucuyum. Varsa her şey hallolur dediğin hikayen mesaj ile iletebilirsin.
Sevgi, saygı, yol ile.