Dünya’da ulaşamadığı kıta, bölge, ülke kalmaksızın büyük Cihan’a hakim olan covid-19 pandemisi, Türkiye’de kurumların açıklamalarına göre ilk olarak 11 Mart’ta görüldü. Gittikçe artan bir grafik ile ülkenin 81 iline yayılan virüs, şu sıralarda kontrole alınmış şekilde varlığını sürdürmeye devam ediyor. 11 Mart’ın üzerinden geçen 75 günün ardından kazandıklarımızı ve kaybettiklerimizi bir gezgin olarak, kendi ülkesinin her bölge toprağına yüz yatırmış biri olarak, öznel fikirlerimi sizlerle paylaşacağım. Bugün benim için covid-19;
Bugün bir gezginin dinlenme günü değildir aslında. Bugün insanlığın dinlenme günüdür. Dışarıdan bakılan hayat pencerelerinde gezginliğin oldukça keyifli görülmesinin yanında birçok insan tarafından yorucu da görülür. Sürekli yürünülen kilometreler, bitmek bilmeyen yollar, ağır çantalar bakıldığında bir gezginin dinlenmesini haklı çıkartabilir görür. Fakat o yorgunluğun bir eziyet olduğunu hissettiği noktada seyyahlığı biter, turist dönemi başlar. Gezgin, gittiği kilometreler üzerinde bir günün batımında dinlenir, bir gülümsemede dinlenir, bir bakışı yakaladığında dinlenir, haritasına bakıp gülümser dinlenir yani bugünler gezginlerin dinlenme noktası değil, arşivin yapraklarını çeviriş noktasıdır. Aynı yere döneceği günü beklediği, yolun üstünde sırtında çantasıyla dinlenmeyi hakettiği günü beklemesidir, hayal ettiğidir şuan üstündeki gün. Gezgin penceresi öyle bir şey ki, dünyasını anlamadan yapılacakların imkansız, içine girildikten sonrada olup biten, duyup, görülen her şeyin ulaşabilir olduğuna kanaat getirdiği, önünde kendisinden başka engel kalmadıktan sonra bir engelin olmayacağını farkettiği, durmadan yürüdüğü yolda bazen dubalara çarpıp tecrübe kazanarak, bazen çarpmış hayatlara dokunup teğet geçerek bilginin, dünyanın, pencerelerin açılmasının hiçbir noktada son bulmayacağını anladığı bir uçurumdur adeta. Uçurumun farkında olan hayatlar bir pandemi hastalığının içinde bir süreliğine sadece fiziksel durgunluk yaşasa da ruhun, aklın olduğu nokta her gün uçurumun kenarına yürüyüp, düşmemesi gibidir. Gezgin bir uçurumun en uç noktasında adımlar, uçurumda durduğu gün, uçurum rüzgarı hesaplamaya kalktığı gün, uçurumun pencereyi kapattığı gündür. Penceresi kapatılan bir gezgin, ne bir insan, ne bir varlık olabilir. Kaybolur.
Dinlenmek, dinlenirken vakti geçirdiğin anların kalitesine bakılırsa değer kazanır. Dinlenirken boş bir yatağın uç kenarında bir vücut bir akıl yorgunluğu giderilmesiyle, vaktini yaratamadığın, hoşlandığın ilgi çekici durumların üzerinde dinleniyor olman kesinlikle bir farklılık gösterir. Başarılı insanların, belki buna zengin insanları da katabiliriz, her başarılı insan zengin değildir, ortak gördüğüm noktası dinledikleri zaman hayata karşı bir nefes kaldıkları değil, hayatı eğlenceleri üzerinde nefes nefese bıraktıkları heyecana ve mutluluklara ulaştıkları andır. Fiziksel bir yorgunluğun eğlencesi elbette fiziksel bir aktiviteyle giderilmez ama zihinsel yorgunluğun giderimi hem fiziksel hem zihinsel giderilebilir. Bugünlerde çalışan kısmı gördüğümüzde fiziksel ise ait olanların yüzdeliğinin fazla olduğunu görürken, zihinsel çalışan insanların evlerinde kendilerini daha çabuk korumaya aldığını görüyoruz. Fiziksel çalışmanın dinlenebilir tek kısmı zihinsel olurken bunun da yapılması; etrafından aldığın destek, motivasyon ve ilgiye bağlıdır. Eğer vücudu yorulmuş bir kişi kendi kendine mutluluğa ulaşabilecek bir beceriye sahip değilse, etrafında ki insanların da etkisinden negatif şekilde yararlanıyorsa bir başka kişi ve kurumlar tarafından alacağı motivasyon onu hiçbir şekilde harekete geçirmeye etki etmeyecektir. Bir insanda gördüğümüz iki kişilik duygusu var iken gezginliğin ikisine de ait olmaması onun bu süreç ve sonrasında yine yaşayarak öğrenme duygusuyla devam edeceğine kanıttır. Bugünlerin dinlenenleri ve çalışanları olarak birkaç dilime bölünmüş Türkiye’nin insanın ailevi, eğitimsel ve bireysel çaba içerisinde olan farklılıklarından yaratılan sonuçları genel olarak bir bütüne konulduğunda, sonuç bazında baktığımda kişinin kendi hür iradesi oluyor. Yani çalışan veya çalışmayan kişinin bugün burada neden duramadığı, neden kendisini ve ailesini korumaya alamadığı geçmişten gelen sonuçlara bağlı olarak, öznel fikrimce insanın kendisine ait. Yaşanılan problemler, şanssızlıklar elbette ki fakat bugün ayrıma baktığımızda bir toprağı nasıl yetiştirdiğine dönüyoruz, bir fidanı sulamak ile bir fidanın büyümesini tabiata bırakmak aradaki farkı ortaya koyuyor, bundan sonra da koymaya devam edecektir.
Bugünlerin ardında bir gezginin günlüğünü memleket içerisinde değerlendirdiğimde de tanıtılan, yapılan, yapılmamış olan ve keşkelerini farketmeden ilerleyeceği noktada durduğu, girişeceği düşüncelerde yaptıkları ve yapmadıkları, hayal ettikleri ve gerçekleştirmedikleri arasında ince uzun bir çizgi olacaktır. Gezginlik bugün dünyanın kapılarını kapattığında fikirleriyle içeri girebileceği kadar yayılmış ve detaylanmıştır. Bugün geçen günlerin, ayların yolda ki bir güne değmeyeceğinin farkındadır. Yaşadığı her gün bir günü değil, bir cihanı kapatıştır. Yolculuğu geri dönüldüğünde de bir gün bittiğinde bir evren bitmiştir. Her gün doğumunda yeni bir dünya başlar ve geceleri ay ile birlikte biter. Yol üzerinde kapatamadığı bir gün de son günü zaten onun için kapanmıştır.
Ve son olarak 81 ilin çocuğu der ki, aç umutlarının pencerelerini, sal özgürlüğe ruhunu; Ay çıksın, gün batsın, sen kapan o gün; Güneş açsın, ruhun kanatlansın, sen uç o gün.. Sevgi, saygı, yol ile.