Merhabalar sevgili okuyucularım, dostlarım,

Bugün sizlerle 300. yazımı buluşturuyorum. İlk başladığım anları anımsıyorum; elden ele dolaştırdığım yazılarım, “Olmuş mu, olmamış mı?” diye içerisinde kaldığım kararsızlıklarım, biraz güven duyup biraz da mahcup olmam arasındaki o gelgitler… Ama ilerleme arzum ağır bastı ve işte buralara kadar geldik.

Sizlerin okuduğunu gördükçe içimdeki yazma hissiyatı hiç bitmedi. Bir kişinin bile okuduğunu bilmek beni tetikledi; sonra bu küçük kıvılcım büyüdü ve yıllardır istatistiklerde katlanarak büyüyen bir topluluğa dönüştü. Daha fazla insana ulaşıyoruz, hepiniz iyi ki varsınız. Teşekkür ederim.

Bugünkü konumuz: “Gelişim.”
İnsan, nereden gelişmeye başlamalı? Yolculuğa nereden çıkması gerektiğini hissetmeli? Hissizleşmenin zararları neler olabilir? Bunları konuşacağız.

İnsanın son dönemde en kolay yapabildiği şey, başkalarını takip etmek oldu. Eskiden, hatta sosyal ağlar varken bile, insanların ne yaptığını bu kadar yakından görmek mümkün değildi. Instagram’a video yükleyemiyor, yüklesek bile saniyeleri sayılıyordu. Her şey belki de olması gerektiği gibiydi. Ama şimdi? Saatlerce süren videoları herkesle paylaşabiliyoruz, hem de hiçbir engele takılmadan.

Bu gelişme, içerik üretme meraklılarını heyecanlandırdı. Özellikle maddi durumu iyi olanlar—çoğunlukla aileden gelen bir rahatlığa sahip kişiler—bu alana atıldı. Ancak arka planda, belki açlık sınırında olmasa da, normalde aynı ortamda bulunamayacak insanlar bu zümreyi takip etmeye başladı. Bugün binlerce kişiyi sosyal medyada takip edebiliyoruz, değil mi? Ama takip ettiklerimizden biriyle bırak sohbet etmeyi, tek kelime bile konuşamıyoruz.

Onlardan çok şey öğrendiğimizi sanıyoruz. Oysa onların gerçek bilgiyi değil, işlerine geleni; paranın akabileceği kanalları; insanları kendilerine çekecek mıknatısları paylaştıklarını fark etmiyoruz. Bir pazar esnafının limonu tezgâhın arkasında suya batırıp ön tarafta sulu göstermesi gibi, onlar da aynanın karşısında aynısını yapıyorlar. Ve bu insanları takip edenler, anne-babalarının pazarda kandırıldığını duyduğunda bunu “cahillik” ile bağdaştıran kişilerin çocukları oluyor, maalesef.

Kaliteli içerik ürettiğini düşündüğümüzde de, kalitesiz içerik ürettiğini düşündüğümüzde de aslında aynı şeyi yapıyoruz: Aynı meslek grubuna hizmet ediyoruz. Onlar telefondalar ve sürekli yüksek sesle konuşuyorlar. Üzgünüm ama büyüyen bir pazarcı kitlesi gibiler.

Şimdi asıl konumuza dönelim.

Sen gelişimini, dünyanın ilerleyişini, her yıl yeni yaş almanın hayatına kattığı yenilikleri takip ettiklerin üzerinden mi değerlendiriyorsun? Aslında sen o kadar geride kalmış bir haldesin ki… Dünyanın doğurduğu gerçek güzellikleri görmemiş, dehaların buluşmasıyla ortaya çıkan büyük eserleri okumamış, insanın üretme tutkusunun verdiği zevki tatmamışsın.

Başkalarının gülmesiyle gülen, başkalarının ağlamasıyla üzülen biri olmuşsun. Ama bugün, takip ettiğin insanlara bir günlerini seninle geçirip geçiremeyeceklerini sorsak, büyük ihtimalle hayır derler.

Bugün insanlar ya yanlarında gerçekten vakit geçirmek isteyecekleri kişileri arıyorlar ya da etraflarında bir şeyler yapmaya çalışan ama bir türlü başaramayan insanları bulup, onların önünde döner koltuklarına kuruluyorlar. O sırada karşılarındaki kişi bir taburede oturuyor.

Peki, insan gelişimi nasıl olmalı?

Önce kendini sorgulamakla başlamalı:
• Ben neyim, kimim?
• Kaç yaşındayım ve bu yaşa kadar ne yaptım?
• Neleri yapmam gerekiyor, nelere hevesliyim?
• Korkularım, endişelerim neler?
• Beni mutlu eden şeyler neler?

İnsan başkalarını takip etmeyi bırakmalı. Yola çıkmalı, kendi iz düşüne sarılmalı. Strese kapılmamalı, hareketlerini dış dünyaya bağımlı hâle getirmemeli. Ama sorguladıkça harekete geçmeli. Harekete geçtikçe değişmeli.

Kimsenin hobisini, zevkini burada yazıp dikte edemem. Ama her insan, mistikliğiyle bile bir başkasına ulaşabilir. Kendini doğru anlatabilir, kendini açıklayabilir. İşte o zaman, gerçekten gelişim içinde olduğunu belli edebilir.

Farkına varılmayan, hayatı “normal” olarak gören insanlar için bir uyandırma çağrısı gerekli. Bazen bu, yüzüne çarpan bir film olabilir, bazen bir dostun sözü ya da iş yerindeki bir yöneticiden gelen sert bir uyarı. Eğer bu uyanış gerçekleşmezse, insan yaptığı şeyleri tekrarlayarak uyanamaz.

Bu da kişiyi her ay, her akşam, her yıl mutsuz hissettiren; sürekli problemler içinde olduğunu sanan, yetişemediğini düşünen biri hâline getirir. Oysa bazen bir kayıp, bir kaza bile insanı iyileştirebilir.

Unutmamak gerekir ki, hepimiz bu dünyaya yaşamaya geldik.
Ve eğer yaşayan sizseniz, uyuyanları, çevrenizdekileri uyandırmak sizin görevinizdir.

  1. kez teşekkürler sizlere.

Sevgiyle, saygıyla, yolda kalın.

Samet Evren Ayçiçek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir