Belki de soruyu yanlış soruyorumdur. Çünkü Samet sadece yoldayken değil; evde, okulda, yürürken, alışveriş yaparken, yemek yerken hatta çoğu zaman uyurken bile sürekli yolu düşünen, yolun getireceklerini düşünerek heyecanlanan, tanıyacağı yeni insanlara, dokunacağı yeni hayatlara odaklanan biri. Aynı yolun yolcusu olan diğer insanların tersine o; yoldan çok yolu tamamlayan, güzelleştiren insanları ve o insanlarla süregelen sohbetleri baz alıyor. Onunla çıktığım tüm yollarda; kimi zaman bir tırda, kimi zaman bir otobüste, kimi zaman bir otomobilde, kimi zaman bir traktörde değişmeyen tek şeyin sohbet başladığı zaman yaşadığı ana kendini bırakıyor oluşudur. İnsanların yaşadıkları hayatlar, edindikleri tecrübeler onun için ilk sırada geliyor. En büyük gayesi insanlara ulaşmak. Bir yerlerde kendisi gibi içinde bastıramadığı yol tutkusunu taşıyan ama birçok sebepten cesaretinin kırılma noktasını yakalayamamış olanların da yoluna ışık tutmak istiyor. 

Çok şaşırdığım bir yanından bahsedeceğim size. Hiçbir detayı not almadığı, kağıtlara dökmediği halde asla unutmuyor. 81 il 500 ilçeye olan yolculuğu boyunca her rotasında bindiği araçları, araçtaki insanları, geçen sohbetleri, verilen ikramları… Her şeyi tüm detaylarıyla hatırlıyor. Gittiği yere dair her şeyi hafızasında yaşatabilmek için sayfalarca not tutması gereken biri olarak bu yanını şaşkınlık içinde izliyor ve takdir ediyorum.

Into the Wild da çok sevdiğim bir sahne var. Alexander Supertramp ormanda bir elma bulduğunda, o elmayı ‘ sen dünyanın en kırmızı ve en lezzetli elmasısın’ şeklinde betimlemişti.  Samet ile birlikte çıktığımızda yolların çoğunda, hiç beklemediğimiz anda yapılan her ikramda aynı hissi yaşıyoruz. Çok sıcak bir yaz gününde, güneş tam tepedeyken ve tüm yakıcılığı ile tenimizi kızartırken, susuzluktan kurumuş dudaklarımızla su ararken birden çeşme bulduğumuz anki mutluluğumuz, daha kahvaltı etmemişken ‘ne zaman varırsak o zaman yeriz’ diyerek karnımızdan gelen sesleri ötelediğimiz anların birinde aniden yapılan ikramlarda sanki hayatımızda ilk defa yemek yiyormuş gibi keyfini çıkarmamız ve daha bir çoğu… Yani demek istediğim yediğimiz yemeğin, içtiğimiz suyun, arşınladığımız yolun her bir zerresinin tadını çıkarmayı öğrendik. Yollar öğretmen, biz öğrenciyiz. Ve Samet kesinlikle başarılı bir öğrenci.

Samet demek; güzel açılar, güzel fotoğraflar demek. Gözünün gördüğü güzelliği, elindeki imkanları sonuna kadar değerlendirerek herkese göstermek ve ‘bakın, görün, buralar çok güzel’ demek. İnsanların kafasındaki önyargıları kırmak için, özellikle Doğu bölgesinin gizemli ve mistik tarihini, misafirperver ve güler yüzlü insanlarını, bir yer masasının etrafında toplanılıp çatal kaşık sesleri eşliğinde yapılan hoş sohbetleri defalarca anlatmak demek. 

Kaçıncı sayısız rotasına giderse gitsin,her seferinde ilk defa yola çıkıyormuş gibi heyecan duymak içinde. 

Samet demek; kilometrelerce yol yürümek demek. Asla ‘bu saatten sonra varamayız’ dememek, her mevsim 7/24 yolda olabilmek ve şartlar ne getirirse getirsin varabilmek demek. Gittiği her şehrin sokaklarını herhangi bir zaman gayesi gütmeden keyifle adımlamak. Bazen gün doğumunu izlemek için çıktığı Nemrut’tan 16 km yürüyerek inmek mesela.  

Samet demek; anı yaşamak demek. Yeri gelince yolun kenarına geçip tüpü açmak, sıcacık bir bardak çay içip öyle devam etmek yola. Geleneksel Pazar kahvaltısı için Adana’ya, baklava yemek için Antep’e, kaz eti yemek için Kars’a gitmek demek. 

 Samet demek; çokça magnet demek. Artık iller için yaptığı koleksiyonunu ilçelere, köylere taşımak demek. Ne kadar gezerse gezsin, kaç defa giderse gitsin doyamamak güzelliklere. Her seferinde bambaşka bir gözle bakabilmek. Nasıl oluyor da bunca kalabalığın, karmaşanın, koşturmacanın içinde bir anlığına durup her karenin anlamını görebiliyor diye sormak kendine.  Akabinde her insanın baktığını ama her insanın perdenin arkasındakini göremediğini öğrenmek. Ve onun gözünden dağlara, denizlere, yollara bakabilmeyi istemek. 

Şöyle bir durup düşündüğümde onda gördüğüm en derin yanı rotasızlığının içinde kendine bir rota çizdiğidir. Bugün Türkiye’nin bir yerlerinde, hatta her an her yerdeyken; çok kısa bir zaman sonra ‘Dünya’nın bir yerlerinde’ diyeceğimiz gezgindir kendisi.

Daha gezip göreceğin, keşfedeceğin, fotoğraflayacağın çok yer var Evren. Bize katacağın, yollardan alacağın çok şey var. Yolun açık, rotan bol olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir