Anlatamıyorum, anlatamıyoruz, anlatamayacağız. Uzaklaşsak gurbet, yakınlaşssak musubet. Doğru yola hiçbir zaman ulaşamayacağız gibi yaşıyoruz hep. Arka arkaya tamam, devam dediğim günleri hiç görmedim. Sadece günleri umursamadığım, saate bakmadığım, uyanmadığım, uyandırılmadığım hatta uyandırmadığım evrenin içinde seyahat ederken bu karmanın içinde olmamışım onu fark ettim. İnanın olmuyor arkadaşlar, kendinize inanın olmayacak. Paranız, kariyeriniz, dostluğunuz, eğlenceniz, seks hayatınız, ilişkileriniz, aileniz, karşılaştıklarınız hep önünüze eklenecek. Gidiyorsun diyecekler size, inandıracaklar sizi, durduğunuz yerde zıplarken kendinizi koşuyor sanıcaksınız. Tamam tamam bu sizin suçunuz değil, siz ruhunuza uygun bir çekirdekten yetişmediniz, uçkun arkadaşlara sahip olamadınız, saat 5’den sonra yiyeceğiniz dayağın arkasında bıraktığı özgüven eksiliğinden korktunuz, canınızı acıttılar sizin. Çarpım tablosunda utandınız, yapım eklerinde dolandınız kaldınız. Ah şu akademisyenlerimiz, öğretmenlerimiz. Ne kadar da tanrımız değil mi? Haddimi aştığımı düşünmenizi istemem ama bize hayatı sunanların olduğunu şu an belki yan sekmede açık işlediğiniz ders’den anlıyor olmalısınız. Masalara oturmak mı eğitim, toplanmak mı, yan yana gelip durmak mı. Bence bir eğitimcinin sınıfın içinde ki duruşu bile bize bir eğitim. Kendi çemberi içinde yaşadığı mutluluğu veya hüzünü anlatışı, anlatma tarzı eğitim. Sana denk gelmemesi ama bir başka arkadaşına olan tavrı, umursamazlığı veya daha fazla ilgisi sana bir eğitim. Burada ya sen alıyorsun ya da o veriyor. Bunu sen seçtiğinde suçluyu bulursun. Paylaşımın olduğu yer de kaybeden yoktur. İzin vermediler diyorsun bazen de neden izin aldığını kendine soruyor musun? Yoksa sen saygıya takılanlardan mısın? Örf ve adet’in bizde ki pozitifliğide, negatifliği de sorgulanmalı. Neleri kaybettiğimizi izlemediğiniz için kalıyorum burada. Biraz argo yaptığımız da algılar farklılaşıyor. Biraz kibarlık yaptığımız da değer azalıyor. Burada bir ölçüye göre hareket etmedim hiçbir zaman. Yaşantımda da ettiğim pek söylenemez. Ben seslendiğim de gururu hissediyorum. Sesleniyorsam duymak için kulağını açmış ama alacak bir şey bulamamışlara doğru seslenmeyi diliyorum. Kapalı kulaklara, kalbinde kötülüğü barındıranlara karşı bazen aşırı sert olabiliyorum. Anlatmayı beceremediğim insanlara karşı da sinir duygusu üretiyorum ama bu kendime doğru olan bir sinir. Hepimiz yapıyoruz bunu. Ya birilerini suçluyoruz ya da tüm suçu kendimize yıkıyoruz. Neden neden neden? Neden bir kalıba sıkışıyoruz. Açık açık gururlanarak iyiye iyi, kötüye kötü demiyoruz. Neden muhtacız, kime muhtacız? Kendimizden başka kimseye muhtaç olduğunu düşünüyorsan, otur bir tahta tabureye kalça kemiğin acıyınca kadar düşün yüzde kaçlık muhtaçlığım var diye.. Ne yapsam öderim diye.. Ödeyebileceğin şeylerin muhtaçlığını bir ömür sırtına yük etme. Altında bırakıyorlar insanı, ya bazen çok eşit ya senden olsun tüm yüzdelik. Kendine kendi yaşamak da güzel, kendinden fazlasını dağıtmak da. Ama unutma altında kaldıkların kendininin fazlasını insanlardan toplayanların olduklarını. Haketmediklerini, haketmeyeceklerini onlara o duygu hakettirmeyeceğini. İzin verme yaşamını yaşamak isteyenlere. Küçük çekirdeğine, tanrılarına, sunduklarına, sana duyguları satmaya çalışanlara. Satın alacağın şeylere karşı döndür dünyanı Muhtaç mısın, muhtaç olacak mısın?
Beni hiçbir zaman anlamayacaklar ama bununla yetinemediğim için beni biraz anla istedim.
Umarım anlamassın…
Kapak fotoğrafı sahibi: Ara Güler