‌İnsan, gençliği hızlı hızlı akıp geçiyorken ara ara durup kendine doğru bakmalı der büyük ustalar, kalemi yaşlı yazarlar. Ben de o kalemi yaşlı yazarları okumayı çok severim. Okurken söylediklerinin bir kısmını kaçırır bir kısmını ise günlük yaşamımda uygularım. Ben gençlik çağıma girdiğimden beri her yaşımın farkındayım. Bu farkındalığım beni hiçbir zaman kontrol noktasına itmedi ya da ittiğinde benim denemeye, tatmaya, tecrübeye açık ruhum bir yer de onu saptırdı. Çünkü ben hep yaşlara takıldım. 18’e girerken üniversite sınavına ikinci kez hazırlanıyordum, üniversitenin içerisinde topraklarımı tanımıştım, okulu bitirdiğimde kalemimi tanımıştım, bugün mesleğimi ve bu süreçte yetiştirdiğim kişiliğimi tanıyorum. Her zaman durup durup bakmıştım. Açıkçası o yazarları okumadan da kendisiyle ilgilenen, kendisini ve hobilerini seven bir çocuktum. Hobisi olan her bir çocuğun kendisiyle arasında daha yakın bir ilişkisi vardır diye analiz ediyorum. Özellikle toplumsal gerçekleştirilen fakat bunu herhangi bir insana bağlamayan çocuklar daha da fazlasıyla kendisiyle başbaşa kalıyor. Bir çocuğun illa arkadaşları, kız arkadaşı olmadığında veya ailesiyle iyi vakit geçirmediğin de tek başınalığa yönelmesiyle ilgili bir durum değil tabiki bu. Bu tür süreçler de muhakkak hayat içerisinde karşılaştığınız insanlar da vardır veya kendiniz de görüyorsunuzdur ama bunun geçici bir şey olduğunu söyleyebilirim. Ben bu özelliğin biraz doğuştan geldiğine biraz da yolculuğa başlamadan insanları izlemesiyle insanın içine girdiğine inanıyorum. Yolculuk derken yol üstünde gidilen bir yolculuktan bahsetmiyorum. Benim yolculuğum ikisine de dayanıyordu. İçimdeki guru (öğretmen) doğuştan geliyordu ki yıllarca ilk ve ortaokul da beden eğitimi dersinin sınıf başkanlığını yapmış bir çocuk olarak bunun fakültesinden mezun oldum ve bu benim mesleğim oldu. Ya da çocukken bisikletiyle sitenin içerisinden daha uzaklara açılan bir çocuk olarak, yiyeceği dayaktan, öfkeden tırsmadan ya da bunların hepsini göze olarak ileriye açılan bir çocuk olmam beni 19-20 yaşlarımda memleketimin ücra köşelerinde birilerine ait olmaya itti. Birilerine ait olamasaydım, bunu hem iyi hem de kötü tecrübelerim için söylüyorum, bu tek başınalığım bir noktada sonlanabilirdi. Yaşam içerisinde hayatta her duyguyu tatmaya inanan bir insan olmak yeterli gelmiyor. Kitaplar da bunun harekete geçmekle gerekli olduğunu sürekli dile getiriyor. Gerçekleştirmeye başlamadığım şeyleri okurken hep zorlanan biri oluyordum. O hareketin uzaklarda olduğu geceler uykusuz kaldım, başıma ağrılar girdi, sebepsiz yere başlamadan ufacık bir harekete.. Hiç kalkışmayı hayal etmesem, o düşünceye kendimi uzakta tutsam, okuyup veya izleyip geçsem keyfiyle bitireceğim bir günü o kadar zor tamamlıyordum ki. İçim içime kaçıyordu resmen. Ya onu yapmalıyım ya da kendime, kişiliğime küsmeli hissediyordum. Bugün gerçekleştirdiğim şeylerin yazılı veya görsel haline denk geldiğimde ise ilk gözlemim çok rahat oluyor. Geçenlerde bu rahat bakışım, geçenlerde dediğime bakmayın uzun süre oldu, beni bir anlık farklı düşünceye sürükledi. Çünkü o gecelerin ne kadar problemli geçtiğini, hiçbir planın hiçbir hazırlığın daha başlamadığı noktalarda o kadar stres vardı ki sanki sabahında hayatımı değiştirecek toplantıya girecektim ve kendimi ona hazırlıyordum. Bu yaşadıklarımın sadece hayatımın seyahat kısmıyla ilgisi yok burada gerçekleştirdiğim ne vars, ben neyi planıma koyup onu yaptıysam yahut yapamadıysam bu benim tüm duygularıma ait oldu. Geleceğim yer şu ki her genç her çocuk o stresi öncesinden alamayabilir, bazıları korkar bazıları korkmaktan korkar. Ben korkardım ama korkmaktan korkmazdım. Benim bu düşünce yapım beni farklı bir noktaya ittiğinde toplumda kazandığım şeyler varsa içimde kaybettiğim duygularda oldu. Bugün izlediğiniz seyyahlar, çok takipçili bloggerlar, ünlü TV oyuncuları, piyanist, tiyatrocu herhangi bir insan yükseldiği noktada kayıplar vererek ilerlemiştir ve bu hep bu şekilde süregelcektir. Her başarıda insan hayatından yeni kayıplar verir; her karar doğru değildir ama karardır. Karar da insanın hayatında bir gerekliliktir. Bu duyguları genele doğru yorumladığımda ve sözlerimi sonlardırmaya doğru gittiğimde diyeceğim son sözler şudur ki, insan kendine doğru kapanmaya gitmeli, insan kendi kararlarına ilerlemelidir. Korkusu, heyecanı, gözleri dolu dolu olsada bunu yapmalıdır. Okudukları ve okuyacakları bunu destekleyecektir. Manevi destek onu bir yerde yakayacaktır lakin yolunda aldığı her bir başarıda bir duyguyu kaybederek de yaşamayı öğrenmelidir. Bunu bilmelidir. Bunu illa bir insan olarak, bir arkadaş, bir sevgili, bir aile olarak bakmanızı istemiyorum. Bugün televizyonlara karşı kaybolan radyoları, kütüphanelere karşı kaybolan e-kitap uygulamalarını da görmenizi istiyorum. Klişe olacak belki ama bunu yaşadığım bir örnek ile anlatmak istiyorum. 2020 yılında TRT Radyo 1 programına konuk olmuştum ve bu programa sabah 8.30’da çıkarken kimse tarafından dinlenmeyeceğimi, keşke öğlen veya akşamüstü yayına çıksaydım cümlelerini geçirmiştim, yani içinde bulunduğum durum bir televizyon ile radyoyu değil, radyonun içindeki hali sorguluyor daha doğrusu üzülüyodu. O programın sabah olması sayesinde karşılaştığım bir arkadaşım olmuştu. Uzun süredir konuşmayı kestiğimiz üniversiteden arkadaşım beni ailesiyle iş yerlerine giderken, camların buharına daldığı bir an, radyoda çıkan sesim, sohbet konum dikkatini çekiyor ve radyoya kulak kabartıyor. Sonra gerçekten beni tanıyor ve bu benim üniversiteden ev arkadaşım diye anlatıyor ailesine. Yakın arkadaşlarımın, ailemin bile dinlemek için sabah uykusundan kalkmadığı programı konuşmayı kestiğimiz Halil arkadaşım dinliyordu. Hayat beklemediğimiz anlarda bizi beklemediğimiz insanlara yakınlaştıyordu. Kendisiyle geçen hafta iki yıl sonra görüşme gerçekleştirdiğimiz de bana bu hikayeyi anlattığında çok etkilenmiştim. O program beni ona hatırlatmıştı, aramızdaki sorunları, neden konuşmadığımızı. Ardından süreç ilerlemişti. Ben ise konuşup telefonumu kapatmıştım. Geceyle, gündüz programa çıkmanın farkında telefonumu kapatıp, kime ulaştığımı bilmiyordum. Hayat tahmin etmeme izin vermeyecek kadar da geniş kapsamlıydı. Radyo’ya çıkmam mükemmel mutluluğumu etkileyen bir şey olmasa da onun bana tanıdığım bir insanı getirmesi doğrusu sebep olması her zaman kazanımlarımda, her zaman kaybedimlerimde bana her bir başarının, her bir adımın, her bir kendime hareketin içinde değerli şeyler olduğunu ortaya koydu. Ne kadar başarırsanız hayata karşı mutlu olmayı, takdir edilmeyi, hayat sizden bir şeyler de eksiltecek ve yine kaybettiğiniz anların hayat size telafisini yapacak. Karşılık görmeden göçmeyeceğiz bu dünyadan en azından ben buna inanıyorum. Sizleri de buna düşünmeye itiyorum. Şimdi hepinize iyi akşamlar diliyorum. Sevgi, saygı, yol ile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir