Yılların suçuna bağlı kalmadığım kadar yılların içinde aylardan, günlerden hatta saatlerden kendine bir sebep-sonuç çıkaran biriyim. Kişisel olarak bu yazıyı okuyan 28 yaş ve üstü insanların ne kadar kendine bir çıkarım alacağını tahmin edemesem de benim yaşıtlarım ve bu yaşam diliminden geçicek genç arkadaşlarımın düşünmesini istediğim bir veya birkaç konuya değişmiş olacağım. Plansız yazıyorum.

Sabahattin Ali der ki;  ‘İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.’ Yaşam benim için insanın ötesinde insanlık. Çünkü insanlık keşfedilmeyen bir varlık. Yaşamımızın içerisinde en dibe battığımız anılarda hatırladığımız ya da rastgele kelamıyla çektiğimiz bir balık gibi bu bizim için. Biz  duyguyu ağzımızdan dökülen kelimeler kadar ‘rastgele’ yaşıyoruz. Ya okumuyoruz ya da neden okuduğumuzu bilmiyoruz ya izlemiyoruz ya da neden izlediğimizi bilmiyoruz ya kazanıyoruz ama neden kazandığımızı bilmiyoruz. Sorunlarımız genellikle kayıplara yönelik. Başarısız sınavlara çözüm aramak, kazandığımız ücretin daha fazlası için hayal kurmak, geçmişin izinden geleceğe özlü sözler söylemek. Belki onlarca daha fazla kaybedilen insan’ın insanlığı kazanmak için ihtiyacı olan duygular. İyi bir sınav sonucu değil ama bir insanın kişiliğini tanımak, bir hayvanı korkmadan sevebilmek, bir düşüncenin, kitabın, dizinin, makalenin içinde kendine bir yol, bir ufuk görmek kazandırır, çok fazla para kazanmak ileride hayal ettiğin insanlara yardım duygusu değil ama bugün elinde olan sözcüklerinle yapacağın bir sohbet insanları doyurabilir. İnsan doymayan varlık ama insanlık hiç aç hissetmemiş bir duygu gibi gelir bana her zaman. Çünkü bugün insanlığa ulaşmak,insanın eğitimini,cebini, ruhunu doyurmaktan yola çıkarak ulaşabildiğimiz nokta. Bu doygunluğu yaparken aradığımız ise zaten biz hiç aç hissetmeden geliyoruz. Yol da değişiyoruz. Şartların, yasakların, kuralların, örf ve adetlerin içinde kendimize belli çizgiler çiziyoruz. Ne kazandığımızı bilmeden ne kaybettiğimizi, ne kaybettiğimizi bilmeden ne kazandığımızı bilmiyoruz. Farkında değiliz. Aynı zamanda da bahanelerimizi kişisel ürettiğimiz yılları geride bıraktığımız zamanların içerisindeyiz. Bir döneme kadar ilerleyişimiz iki ayağımızın üzerinde olsada sonuçlarımızın açıklaması ailemiz tarafından oluyordu. Önce sonuçları öğretir bu toplum bize. Okumassan ne olacağını anlatır, okursan ne olacağını es geçer. Gittiğin okullar, etütler, dersaneler, hobiler üzerinde sonuç çıkarımı yapar. Kazanamadığımız da belki aşırı incitmez ama doğru olan ‘yanlış sözcükleri’ de kullanmaz. Bilmiyorum kaçımız kaç yaşımıza kadar kazandıklarımız veya kaybettiklerimiz üzerinden kendimize ayrı ayrı çıkarımlar aldık. Ben itiraf ediyim, ben çok geç aldım. Kendime çıkarımlar aldığım noktalara geldikten sonra korkusuz olmuştum.En güzeli çıkarımlarımı, sonuçlarımı değerlendiren bir aile düşüncesi yoktu yani  o merdivenden hep çıkıp iniyordum ama bu sefer iki eliyle tutan yoktu. Korkusuzluğun en güzel yanı eskisinden çok daha fazla tahminlere sahip olup, düşünceler üretebilip, kafada çok daha fazla korku üretebilip, o korkuyu tek başına yenebilecek durumda olmak. Merdivenlerden inip çıkmanın yeterli olmadığı noktaya geliyorum. Sarsılma hissediyorum, ya merdivenin ayağı oturmuyor diyorum ya da merdiven artık eskiyor, ya merdiven değişmeyi düşünüyorum ya da hiç çıkıp inmemeyi. Bazen çıkıp inmemek farklı üretimler sağlamaya itebiliyor ama ya vazgeçmek? Bugünler de senelerin nasıl hızlı geçtiğini anlatan insanlar.. Tamir etmeyi öğrenmek gerekiyor, tamir edebilmek önemli değil ama nasıl yapılabildiğini görmek veya sonuça gidebilecek daha iyi bir yolu düşünmek önemli. İşte kathettiğimiz yolların arkası hep yeni bahanelere kapı açıyor. Sanırım bu ilerleyiş için sürekli bir sorun olarak karşımıza çıkan bahanelere tek tek cevap vermek. Bugün yarışmaların çeşitliliği, bugün eğitimin, çıkan son model araçların durmaması bugün insan üzerinde yapılan çalışmaların durmaması insan için. Durmayacak bir insanoğlu var. Aşılan duygularım bir bir geçiyordu. Sonuçları kendim yorumlayacak seviyeye gelmem, sebep düşünecek, çözüm üretecek duyguya gelmem, merdivenin ayağına takılmadan ilerlemem hepsi kişiseldi şimdi ise öyle bir engele geliyoruz ki hiçbir suçumuz olmadan milyarlarca insan tarafından engelleniyoruz. Ya sağlık ya para ya da daha ağırı sizi durduruyor. Bu kapı kişisel kapılardan daha ağır gerçekten, ben o ağırlığını hissettim.İnsan güç aldığı somut veya soyut duyguların da engellendiğini gördüğünde şimdiye kadar ilerlediğini kendine sınır sayabiliyor. Oysa belki çemberin çok uç noktalarında kapıyı zorlayan insanlar vardı. Toplumların gelmiş geçmiş en büyük salgının içinde izlediğim bir şey bu kapının da arkasında kalmayanlar oldu. İşte kişisel gelişimin durmayacağı nokta kişisel bahanelerin ötesinde toplumsal bahanelerinde insanı durdarabilecek seviyede olmaması. İnsan durmayacak bir insanoğlu demiştik ya işte tam bu. Ne üretmeye ne gelişmeye ne de özgürlüğe karşı durmayacak. Konunun sizin evde durmanız gerektiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Yanıldınız. Milyarların ilerlerdiği yıldı belki de. Maddi sonuçlar düşmüş olabilir çıkarımların bir ölçüsü olmaz hiçbir evren’de olmadıda. Yazılarımda hep bahsettiğim bir konu insan ve daha çok insanın kendi gelişimi bu konuda bir noktada insanın tek başınalığı ve kademe kademe yükselmesi. Konumuz ise insanlık. İşte bugün o sonuçların çıkarımı kendimden çıkıp topluma yöneldiğin de toplumun başvarlığı insan’ın, insan’ında duygusu olan insanlığın ana teması oluyordu. Birbiriyle bağlantılı olan bir ben varım bir de insanlık. Arayın, düşünün ve sonucunda bir çıkarım yapın. Kaçımız insan, kaçımız insanlığın varlığıyız?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir