Zekanızla dalga geçilebileceğini göze alacak kadar özgüveniniz yerleşirse düşüncelerinize, kendi yazılarınızın özgürlüğü ve iyileşmesi her geçen gün daha değerli kılabilirsiniz.
Yaşam tecrübelerinizi insanlara aktarım yaparken ne kadar gerçek yansıttığınız da özgüven problemlerinden birtanesidir. İnsanlar, yaşadıkları toplumun kabullenebilirlik algısına göre yaşamlarına dahil olan konuları; acıyı, mutluluğu, sevinci, heyecanı içinde alabildiği kadarıyla yansıtmaya müsaitlerdir.
İnsan başına gelenleri kendine yavaş ve düşünerek aktarma beceresine sahip olamadığında da yine konuşma beceresi durağandır. İnsan, utanma duygusu olan bir varlık yaratılmıştır. Utanç bir noktada evrenseldir ama bu ülkelerde yasaklara, örf ve adetleri göre de içinde değişiklik gösterir.
Toplumumuz da ki utanma duygusu başarı ve cesaret noktalarında bulunmaz. Bizim utanmaz duygumuz başarısız durumların eseridir. Her zafer bir göğüs kabartmadır. Kişi, dini inancına, siyasi görüşüne göre, takım tutma hobisine göre belli noktalarda yarış haline girer. Dinin buna dahil olması fikrimcedir. Çünkü karşılaştırmalar sokak ağzına kadar düşmüştür . İbadet denen kavram ülkemiz sınırları içerisinde öznelliğini yitirmiştir. Yapanlar ve yapmayı bir gün gerçekleştirebileceğini düşünenler, hiç yapmayanlara ve hiç yapmadıklarını ‘utanmadan’ yansıtanları utandırıcı bakışlarıyla yermeye çalışırlar. Gerçek doğru insanın yaptıkları ve yapacakları olmamalı, yapmayı dilemediklerini ‘utanmadan’ yansıtmaya olmalıdır.
Takımın kaybettiği gün formayı giyip sokakta dolaşabilmektir. Sorunların ve kaybedilen durumların arkasında durmaktır. Yanlış bir duyguyu yansıtamamak, toplum içinde kendinden örnek verememek, sadece insanların acı tecrübelerinden ders alarak orada en ‘saygılı’ en ‘temiz’ olmak insanın içinde en kirli duygudur aslında.

Bugün yazdıkları binlere söyledikleri milyonlarca insana ulaşmış profesörlere bakarsanız onlar hakkında bulabileceğiniz çok detay, özel hikayeler vardır. Siz o profesörlerin bilimsel makaleleri sayesinde, aldıkları eğitimde sınavlara verdikleri cevaplarını okuyarak onlara ulaşmadınız. Onlar size hayatlarından, işlerinden, eşlerinden, ailelerinden yaşadıkları zor anları anlattı ya da bir yerlerde yazdı. Evinin içini, özelini yansıttı. Siz o duyguları alırken tebessüm ettiniz ve yaşadığınız benzer zorlukları göz önüne getirdiniz. Yüzlerce profesör içinde en başarılı olanı değil ama size en samimi geleni kütüphanenize koydunuz. Çevrenize aktardınız ve yaşamın aslında ‘ayakta kalmak ve bunu sadece ben yaşamıyorum’ duygusunu yaymak istiyorsunuz.

Ne kadar yaşarsak o kadar yaşadığımızı söylemeliyiz. Ne kadar alırsak minimum o kadar vermeliyiz. Hayat eşitliği sever, özgüven ise daha fazlasını. Toplumun önünde bir konuşma yaparken insanlar sizden hep daha fazla acı hikâye bekler. Bu bazen başarı da olur lakin önemli olan hayatın yaşattığı duyguları en samimi haliyle aktarmanızdır.

Kazanıcaksınız anlatırken..
Utanmadan yaşamalı, utandırmamalı
Acılar, hüzünler, sevinçler, mutluluklar..
Özgüvenin kadar olmasın,
Yaşadıkları kadar anlar insanlar..

Empati derler, söz dinlemezler
Tecrübe derler, giyinmek istemezler
Deneme odalarına girmek istemezler..
Yaşam size sunulmuş son bir yürüyüşken
Koşmaya gerek yok, pedal çevirmeye ihtiyaç..
Kimle olduğunuz, kime ait olduğunuz değil..
Ben kimim soruna yanıtınız vermenizdir gerçek
Dil dökülmesi yaşadıkça toplaşacaklar..

Sandalyeler bir iki üç,
Yaşam bir mikrofon ve konuşan insan
Sahip oldu özgüvene..
Yeniden başlayacak
Sandalyeler değişecek
Bir döngü insanın politikasıdır,
Özgüven yoldaşı olmalıdır..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir