İnsanın içinde ki çocuk güzel bir şey onu öldürmemek lazım dedi kadın.
Oğlan ekledi: Yüzmek de çok güzel bir şey bedenini mutlu ediyorsun.
Çocukluğunda savaştıysan eğer suyla, denizi anne, baban gibi görüyorsun. Sonsuz bir mavilikte kaybolmaktan hiç korkmuyorsun. Ne kadar derine dalarsan o kadar yakınlaşıyorsun ona. İnsan’ın yaş aldıkça anne, babasına daha çok yaklaşması gibi bir şey herhalde. Tarifi zor, tarifi hissayatlar. Kişiden kişiye değişen deniz korkusu, kişiden kişiye değişen aile korkusu. Biz güneşe çevirelim yönümüzü, berrak sularda yüzelim, ege de sevişelim, huzura erişelim. Suyun birkaç metre altında ki canlılara avuç içi kadar ekmek uzatalım, renkli balıklarla göz kamaştıralım, bir ailenin en küçük torunu kadar sevgi besleyelim doğaya zaten istek de istemesek de.. Kazanır doğa..

Suyun içinde olmak başka bir duygu. Eğlencen, sağlığın, mutluluğun, stres topun adeta. Hayattan uzaklaşmak için öğrenmen gerekenler; üç kulaç, bir nefes, çırpan paletlerdir. Nefesini kontrol edersen çok uzaklara götürebilirsin kendini. Nefesini kontrol hâlinde tutan bir su balığı (küçük bir çocuk) ufuk çizgisinden, akşam güneşine kadar yüzebilir. Özgürlüğü aramaya erken yaşta başlayabilir. Lider vasıflı olur, seçiçi davranış sergiler. Sıra arkadaşını da gireceği suyuda kendi seçer. O yüzden öldürmemek lazım içimizde büyüyen ufaklığı. Her yaşta kulaç atabilecek kadar kendimize bir parça ufaklık bırakmalıyız. Suya ilk girdiğimiz savunmasız anları her zaman hatırlamalı ve ailemizin kollarını gördüğümüz kavuşma anlarını yad etmeliyiz.
Düşünmeliyiz ki hatıraları silinmeyen çocuk iyi yetişmiştir ve ahlâkî gerekliliktir.. Kendinden kaçmaya kalkmaz, değişime inanır. Anlatamamaktır hayatın problemi. Her hayat hikayesi dikkat çeker, gülünç bulunabilir. Espri hepimize ait, heyecan hepimize kabul olur. Uzaklaşsakta kendimizden geri dönüşümüz kendimizi anlatabilmek üzerinedir. İlk bunu yansıtırız insanlara. Dinlemelerini isteriz değişimi. Bahsetmeye utandığımız bir çocukluğu bazen acıta eder bazen komedyen yaparız. Anlatabildiğimiz her duygu gerçektir. Yalanlar dahil gerçektir. Konuşan insan gerçektir. Susmayı, duvarlara anlatmayı seçen insan feryat etse duymayız. Yalan bir değil, binler gelir inanmayız. Ne özür dileyebiliriz, ne affettirebiliriz. Suçu işlemeden üstümüze alırız, yutarız. Yine de konuşmayan kalır öylece. Değişim konuşmakla gerçekleşir.

İnsan dünyaya sevgi ile gelir. İki bireyin birbirlerini çok sevmesiyle karar kılınır. Diğer türler de dünyaya gelişi iyi değildir ki ilgi alanımızda da değildir. Bakıma muhtaç kucağa alırız minik elleri, fiziksel sevgi yayar gülüşü üstümüze. Bir insan dünyaya getirmek, o insan daha yoldayken saygı getirir ebeveynlere. Çevreleriyle sohbetleri heyecanlıdır, mutlu eder herkesi. Minik bireyin ailesine destek sağlanır, muhtaçlığa bağlı da değildir bu kısım. Gelenek, görenek neyse o işlenir. En zenginin bile kabul etmesi mecburidir. Çünkü o minik el bir gün bu vatan toprağına hizmet edicektir. Minik bir el bir gün sadece anne, babaya ait olmadığı yaşa gelecek, devletine ait olacaktır. Ayakları yere bastığında doğduğu ülke hariç her bölgede yabancı olacaktır. Geçim şartları, sağlık, adalet ve belki birçok şey daha iyi sağlanacaktır ama doğduğun ülkeye girişin kadar kolay olmayacaktır.Devletler arası geçiş pasaportunu aldığın yer neresiyse yatağı orası olacaktır bireyin, insan bunu bilmelidir. İnsan bir gün eve dönmek isterse yastığını çevirmelidir. Doğduğun ülkeye girişin kader, çıkışın tercihtir lâkin ilk gülüş, ilk hüzün burada kabul olmuştur. Değişmez ve değiştirilemez.

İnsanın hikayesi yüzmek ile başlar. İlk doğru savaştır. Büyümenin ilk evresidir. Mutluluk garantilidir. Dünyayla sevişeceğiz yüzerek, unutmayacağız kendimizi.

‘Sen korkma yeniden doğar güneş’

Bu yazıyı birkez de Can Bonomo & Güneş şarkısıyla okumanızı rica ediyorum. Spotify listemiz de son sırada bulunuyor.

Sevgi saygı yol ile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir