Fotoğraflar insanın yaşadığını kanıtlayan, hatıraların en değerli kısmıdır. Durdurulmaya değer bir andır, saçlarını hatırlayan, makyajını tazeleyen, sofrasının görselliğini düşünen insanlara aittir; mutlulukların, sevinçlerin durdurulduğu bir saniyedir ki bazen birkaç deklanşör sesiyle birkaç saniye sürebilir..Sanat yönünü tarihe bırakır. Dönemini anlatan ve o zaman farkedilmemiş ayrıntıları olan her bir kare sanat eseridir benim için..İlham kaynağı olan onlarca sanatçımız vardır.. Ara güler bize geçmişi sunmuştur mesela. Elinde sütüyle, ekmeğiyle mahallesinin içinde evine doğru yürüyen bir çocuğu yakalamıştır, yürürken gözleri ışıldayan, gülümsemesi toplumun aynası olmuş fotoğrafıyla geçmişin nasıl yaşandığına, kullanılan süt kasesine, ekmeğin hangi kağıda sarıldığını anlatan bir örnektir..
İnsan hikayeleri fotoğrafçılık ile özdeşmeden önce sanatkar fotoğrafçı, hayatını sadeleştirdiği uzun bir zaman diliminden geçer. Düşüncelerini karelere böler, ipe asar, karanlık bir odada sabah ışıklarını bekler. Gökyüzünün ışığını tanımaya çalışır. Bilinir ki sabah, öğle, akşam bize yansıyan tüm güneş ışınlarının tonu birbirinden farklıdır. Bu her saati farklı ışığı aynı kişilere aynı saatte uydurmaya kalkarsak orada bir uyumsuzluk oluşur. Burada insanın bedenin bir renk tonu olduğu unutulmamalıdır. Esmer bir ton öğle güneşinin ışıltısıyla renklerini doğurur adeta, sarışın bir ton ise güneşin akşam zayıflayan ışığına bir tık parlaklık artırır parlaklığıyla.. Kumral ise bir sabah uykusudur. Herhangi bir ışığa çıkmaya yeğlemez kendini. Fotoğrafları bir sabah uykusu kadar tatlıdır.
Bu kazanılan tüm beceriler ise yalnız bir hayatın bedelidir insana.. Sabahından, gecesine.. Konuşmaların durması gereklidir, sohbetlerin, önerilerin, sevişmelerin.. Kişi korkuları ile yüzleşmelidir. Tek bir anın, kendi ölümünün fotoğrafını yakalayamamak, insanın çekime hazırlandığı tüm fotoğraflarda en önemli anları ıskalayabileceğini anlatmalıdır insana. Sessizlik zonu hakimdir insan ruhunun son anına..
Yetiştirilen bir fotoğrafçı ilk çekimlerini tabiatta yapar. Vapur güvertesini takip eden martılar, yere düşmüş sonbahar yaprakları, kar tutmuş çam ağaçları ilk belleğini doldurmaya yeter. Bu kısımda tabiata yaklaştıkça kendine yaklaştığını düşünür. Denize inmek, ormana yürümek, beyaz bir atmosfer içinde kendine ‘sanat’ yaratmak ona hep iyi gelecektir. Bugün her karesine anlam yükleyecek bir hayata başlayacak kadar ufak olmasıda, kaçırılan tüm kareleri hatırlayan ve son yolculuğunda bir puzzle gibi birleştiren yaşlı bir ihtiyar olmasıda, onu istikbal de tutacaktır.
Söyleyebileceğim son birkaç satır şudur ki hiçbir sanat zoraki değildir. İnsanoğlunun içinde barındırdığı ama zorlayarak çıkartabildiği bir duyguda değildir. Çözülecek bir soru, tutması öğrenilecek bir tornavida da değildir. Zamanı geldiğinde bağımsızlığa ulaşan ve kendi halinde büyüyebilen bir duygudur. Fark edilen sanat vazgeçme duygusuna ait olmayan ama bazı durumlarda bir imkan meselesinede rastlayan bir andır. Lâkin en önemlisi durdurulmamasıdır. Kimse için sanat üretilmemeli, yıkılmamalı ve durdurulmamalıdır. Fotoğraflar, tanrının yaratılışına izin verdiği en uzun ömürlü varlıklarıdır. Hikâyesi bitmeyecektir…
Sevgi saygı yol ile.
Ara Güler Fotoğrafı
