Otostop ile çıktığımız Güneydoğu turumuzda Gaziantep’i tatlı damaklar ile bitirmiş bulunmaktaydık. Burdan sonra istikametimiz; Samanyolu galaksisinin bize kendini en güzel yansıttığı, imsak vaktiyle Atatürk barajı üzerinde yükselen güneşin, doğuşunu en güzel izleyebilceğimiz yer olan Nemrut Dağıydı. Gaziantepten ayrıldığımız saat 17.15 civarıydı ve önümüzde Nemrut Dağı için 239 km yol vardı. Kullanacağımız yolun haritası; Araban, Besni D-850 yolu üzerinden Adıyamana varmak; Adıyamandan D-360 yolunu kullanarak Kahtaya gelmek Kahtadan son 54 km kalan hedefe, Nemruta ulaşmaktı. Evet önümüzde uzun, karanlık ve soğuk bir yol vardı ama biz bunu içimizden istiyorduk. Parmağımızı kaldırmış olmamızla beraber yola çıkmış bulunmaktaydık.Besniye kadar iki araç değişerek gelmiştik ve artık parmaklar Adıyaman için havadaydı. Besniden, Adıyamana götürmek için bizi alan abi diyanet işleri görevlisiydi ve bir hafta sonra İsviçre, Cenevreye görev için gidicekti onunla güzel bir sohbet sonrası artık Adıyamana varmıştık. Adıyamana vardığımızda saat 21.30 civarıydı şehir merkezinden biraz su biraz yiyecek alıp çantalarımızı doldurduktan sonra kahta yolu kavşağına doğru yürümeye başlamıştık ara ara yürürken elimizi kaldırıp bir umut şansımızı deniyorduk. Yürüdüğümüz cadde üzerinde olan otelin önünden geçerken otelin kapısından gelen bir kaç ses duyduk ve bize seslenen abilerin yanına gittik. Abiler, Nemrut için artık mevsimin kapandığını özellikle haftaiçi ulaşmamızın çok zor olduğunu söylüyorlardı ama bizi yinede o ufak bir şansı deneyecektik. İçlerinden biride o sıra Kahtaya doğru gitceğini bizide Kahtaya kadar götürebilceğini söyledi ve bizde abiyle beraber yola koyulmuş olduk. Artık saat, 22.15 civarına geliyordu ve biz Kahtaya varmış bulunmaktaydık. Burdan sonra son 54 km yolumuz kalmıştı fakat Nemrut yoluna giden cadde üzerinde hiç araç gözükmüyordu. Düşüncemiz, gün doğumunu izlemek için gelicekler araçların saat 03,04 den önce bu yoldan geçmeyecekleriydi. Çantalarımızı yola koyup, matlarımızı altımıza serip oturduktan sonra yukarıda ki köylerine giden araçlardan bir umut ederek yinede parmağımızı havaya kaldırıyorduk.

Kahtanın Güneş’i Abiler

Yaklaşık bir buçuk saat sonra yanımıza bir araç yanaştı ve aracın içersindeki abiye durumumuzu anlattıktan sonra hiç beklemediğimiz bir şekilde bizi Nemrut’a bırakacağını söyledi. Biz mutluluktan içimiz içimize sığmazken bizi alan abimize, ülkemizin o bitmeyen insanlığı, yardımseverliği, misafirperverliğine binlerce kez teşekkür ediyorduk. Saat 01 civarına geliyordu ve biz Nemrut Dağındaydık. Hedefimize ulaşmış olmanın içersinde, gözlerimizi samanyolu galaksisinden ayırmadan sabahı bekliyorduk. Gökyüzünün güzelliğiyle beraber Nemrut, gecenin ayazıyla oldukça soğuk ve rüzgarlıydı, bu güneşin oldukça kızıl doğacağının habercisiydi bir bakıma.

Nemrut Dağı Heykeller

Güneşin ilk doğuş ışıklarıyla beraber M.Ö 69-34 yılları arasında Kommagene Kralı 1. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığına göstermek için yaptığı heykeller kendini göstermeye başlamıştı. Güneş, anne karnından çıkan bir bebek gibi gözlerimize ışık yayıyor, göz bebeklerimiz güneşe gülümsüyor, gök, yer kızıl bir renke bürünüyor, doğa ile insan sıcacık bir evrende yeni bir güne başlıyordu.

Türkiye’nin Doğuşu Nemrut

İzlediğim en güzel gün doğumu, adeta ilk defa dünyaya gözlerini açan bir bebek gibi hissettirmişti bana, o kadar heyecan, o kadar kucaklama dolu. Güneşin yükseleşiyle beraber, bir gün sıcacık yeni çıkmış bir Nemrut fotoğrafının bir ipliğe mandal ile asılıp o ana, o güzelliğin içine doğru tekrar yolculuk yapmak için deklanşörlerimize basıyorduk. Güneş artık tamamen yükselmesiyle dünyanın sekizinci harikasından ayrılık vakti gelmişti. Nemrut Dağından istikametimiz Malatya olucaktı fakat önümüzde iki seçenek vardı. Biri araç geçişinin çok az olduğu Malatyaya 96 km olan köy yolu, biri yaklaşık 250 km olan Kahta, Adıyaman, Doğanşehir yoluydu. Bizim için en iyi seçenek ise 96 km olan yoldu çünkü sabahın erken saatleriydi ve tekrardan o kadar fazla kilometre gitmeyi gözümüz kesmemişti. Nemrutun görevlisi olan bir abiyi görüp onada durumu izah etmemizden sonra bize elbet araç bulursunuz demesiyle birazda rahatlayıp yürümeye başlamıştık. Haritada en yakın gözüken köy 16 kmydi fakat yolun sonunda hiç bir şey gözükmüyor olsada harita gözükmeyen ilerde bir yerleşim yeriyle karşılaşırız umuduyla bir kaç kilometreyi geride bırakmıştık. Sabah güneşinin sıcaklığı, yolun toz toprak olması, yokuş aşşağı yürümemiz ile sırtımızda artan ağırlığın, en önemlisi erzaklarımızın bitmesiyle zor bir yolda devam ediyorduk. Yol umduğumuz gibi gitmiyordu ve telefonun çektiği bir yerde haritalara bakıp gördüğümüz en yakın görünen köye 13 km kalmıştı ve etrafımızda dağlar harici tek bir yaprak bile yoktu. Yürüyorduk alnımızdan akan terlerimiz, kurayan ağızımız, tabanı yara olmaya başlayan ayaklarımız ile.

Dağların Ortasında Araç

Artık köye son bir 5-6 km kala yukardan aşşağı yola baktığımızda tek bir araç farkettik. Daha köyün yerleşim yeri bile gözükmezken tek başına o aracın orda ne işi vardı? Bir yandan yardım istemek için sevinsekte bir yandan da bizi düşündürüyordu. Araca doğru iyice yaklaşmaya başlamıştık ki aracın bize bakan tarafından içersinde kimse gözükmüyordu. Yaklaştık, yaklaştık ve artık aracın diğer tarafını görmemiz ile beraber taburede oturan iki abi tüpün üstünde çayı demlemiş masalarındaki bir kaç bisküviyi atıştırıp sohbet ediyorlardı. Selamum Aleyküm diyerek yanlarına yürümeye başladık ve bizi gördüklerinde ayağa kalkıp şaşkın tavırla bekliyorlardı. Malatyaya doğru gitceğimizi, araç bulamadığımızı köyede hala uzun yolumuz olduğu söyledik. Bize bu yolun Malatyadan sadece Nemrut Dağı için gelenlerin Malatyaya döndüğü yol olduğunu onunda bu mevsiminden sonra o taraftan gelenin olmayacağın söylediler. Haklılardıda o gün Malatya yönünden gelen hiç araç görmemiştik. En yakın köye ulaşsakta ordan herhangi bir araç bulmamızın çok zor olduğu tekrar ediyorlardı. Aslında beklediğim şeyler bu değildi dışarıdan bakıldığında çok harap bir halimiz olduğu kesindi ama bu onlar için pek bir şey uyandırmamıştı. Onlardan dileyemediğim fakat beklediğim “gelin köye kadar atayım” düşüncesinin üstüne birde köydeki umudumuzu biraz daha köreltmişlerdi. Yanlarından üzgün ve bitik bir şekilde ayrılıp tekrardan yola çıkmıştık ilk köye varıp bir yardım isteyecektik çünkü yaklaşık iki buçuk saattir yürüyor olup perişan haldeydik.Sabah 10 civarı, 3 saatlik yürüyüşün ardından o köye varmış bulunmaktaydık. Vardığımız köyün adı Büyüköz köyüydü dışarıda yardım isteyeceğimiz kimseyi göremedik fakat köyde iki araç gördük. Aralıklarla bulunan 3-4 tane ev vardı, bunlardan arabası olanlardan bir tanesinden yardım istemek için evin birine doğru yöneldim zili çalmak üzereydim ki kapı açıldı. Kapıyı açan abi bizi görünce küçük bir şaşkınlık geçirsede durumumuzu ona anlattıktan sonra bize ne yapabilirim tavrıyla baktı. Ondan bizi malatyaya gitmek için kullanılan en yakın anayola kadar götürmesini, zor durumda olduğumuzu söyledik. İlk başta bizi tamamen yıkan bir tavırla bunu kabul etmedi. Ana yola çıkmamız için artık yürüyemez durumdaydık ki bunun yanı sıra yürüsekte bitmeyecek kilometreler vardı önümüzde. Tek çaremiz bizi bırakmasıydı, o içinde bulunduğumuz kötü durumu yalvarma durumuna gelinceye kadar anlattık. Yinede kabul görmedi ve son çare olarak Berkay’a cebimizde toplam ne kadar olduğu sordum. Cebimizde 40 tl civarı bir para vardı ve en azından benzinini karşılamamız takdirinde bizi bırakmasını yineledim. En yakın yolun, ana yol değil, 35 km olduğunu ve benzini karşılayacağımız takdirde kabul ettiğini söyledi ve cebimizdeki son parayı vererek 3 saatlik yürüyüşün ardından arabayla tekrar yola koyulmuştuk. Abinin yürüdüğümüz dağlarda koruyucu olduğunu öğrendik ve yol boyunca bir sohbet gerçekleştirsekte bize ‘gençler normalde bu paraya götürmem’ sözleri, özellikle kendimde çok kötü bir hissiyat yarattı ve içimden daha dün gece bizi Nemruta çıkaran abiyle şuan içinde bulunduğumuz aracın sahibi nasıl aynı yörenin insanı olabilir diyerek bir iç geçirdim. Türkiyede otostop ile gezerken çok iyi kavradığım bir şeyde burda ortaya çıkıyordu. İller, ilçeler, köyler bir insanın iyiliği veya kötülüği yaşadığı, doğdu topraktan gelmiyordu insanın kendinden geliyordu. O yüzden Edirneden, Karsa toplum olarak yarattığımız şu bölgenin insanıda şöyle yargısı çok yanlış olmakla beraber her yörenin insanlığı kucaklayan tarafıda, insanlığa sessiz bakan kısmıda bulunmakta. Söylediği yola vardıktan sonra, yol çok da işlek gözükmüyordu, teşekkür ederek arabadan indik. Malatya için 40-45 km kalan bir yolumuz vardı ve tekrardan otostopa başladık yaklaşık 45 dakika sonra tahıl taşıyan bir kamyonetin durmasıyla Malatyaya tek atıp saat 14 civarında Malatyaya vardık. Yolun güzelliklerinin her zaman yanınızda olmasını dilerken, bazen karşılaşacağınız zorlukların kendinize insan olmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatacak kadar iyi bir tecrübe olması; size çıktığınız yolda eksiye değil tümüyle artıya götürdüğünü söylemek isterim.

Bu yolda bana eşlik eden kardeşim Berkay Sönmez’e çok teşekkür ederim, elimden geldiğince bu yola çıkmak isteyen tüm kardeşlerime, takipçilerime destek vermeye devam edeceğim. Dünyanın sekizince harikasında güneşi kucaklamadan ayrılmayın bu evrenden, yolunuz açık insanlığınız daim olsun.

Nemrut Dağı Gün Doğumu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir