Cefa, “Kabalık, Eziyet, Zahmet” olarak tanımlanır lügatımızda. Hepimizin hayatında cefasını çektiği bir husus vardır. Biraz uzaklara gitmeden yakınları irdeleyelim. İstanbul’da yaşayan insanlara ulaşalım ve konuyu direkt başlatalım. Bu konu herkesin belki içinde hissettiği öznel bir cefadır ama nesnele dayanır. Büyük kalabalıklar sorumlusudur ve yine büyük kalabalıkların sorunudur. Birbirine bu kadar iç içedir. İnsanın gün de maksimum yaşayabileceği 24 saatin içinde yine günde minimum 2 saat bir taksinin, servisin, toplu taşımanın içinde geçirmek yaşam süresinden kısaltmaktır. Bu seçilmiş insanlara verilmiş bir cefa değildir. Başarılı, başarısız insanları ayırt etmiş bir cefa değildir. Bu yaşam yolu içinde kendini idam ettirmek için kazanılan bir miktar paranın karşılığında aldığımız dönüttür. Öyle ki alıştığın yerden başka bir noktaya intikal etmen hayaller defterine yazılacak kadar kolay değildir. Çünkü sen sadece belli konular üzerine ezbere ilerleyen milletin torunusun. İşte çektiğin bir cefanın ana alt yapısı bu. Sen ailenin takibinde bir evlatsın. Ya atılgasın ya da tabansız. Sen ne istediğini arayan olmadığın her konuda cefa çekmeye mahkumsun. Sen özgürlüğü babanın yolundan giderek bulduğunu sanıyorsan yanılıyorsun. Sen özgürlüğü kuşak kuşak devam eden meslek gruplarında ki ilerleyiş zannediyorsan yanılıyorsun. Sen sefayı terlemeden ulaşılabilen bir haz zannediyorsan, yanılıyorsun. Hayatın bir düzeni var ve seni net olarak hem mental hem fiziksel olarak yormadan sana hem psikolojik mutluluğu hem de ayaklarının dinlenmiş halde ki ferahlığını vermiyor. Hayat hepimizden biraz emek istiyor. Bunu hissediyorum, kulağıma fısıldıyor. Yaşadığımız her saati ölçmeye kalkalım bir hafta. Alalım defteri elimize her 1 saatte ne yaptığımızı yazalım. Haftaiçi salı gününe bakalım. Saat 7 hazırlık saat 8 yolculuk saat 9 iş saat 10 iş saat 11 iş.. saat 4 iş.. saat 7 ve ev.. defterimizin sol tarafına bakalım. Bugün moral bozukluğu yok. Defterimizi doldurabilir olmak güzel. Defterin sol tarafı cefanın içinde olduğumuzu aktarır. Sol hep öyledir ya zaten..Şimdi sağ tarafına başlayalım ama tek bir satırda bitirelim mi. Saat 10 uyku deyip hayatı kapatalım mı? Peki yarın bu deftere baktığımız da yaşayacağımız hüzün olmaz mı? Çalıştığımız saatleri bir gereklilik olarak görebildik peki çalıştığımız saatler haricini defterin sağ tarafını boş görürsek sefaya çok uzak kalmaz mıyız? Peki defterinin sadece sol tarafını dolduran büyüklerimiz şimdi nasıl bir his içinde? Ya o insanlar o defteri fark ederse? Tamamlanabilir mi bir gün denizi eksik görmek? Tamamlanabilir mi bir gün bir dağın zirvesinde yıldızlara el uzatmak tamamlanabilir mi sevilen bir melodinin yaratıcısını dinlenmek.. Bilmez misin insanlar kuş olur uçarlar, mezarlar sadece kemik artıklarını toplamak içindir ya hani. Zerdüştlerin ölülerini akbabalara teslim etmemesi için üretilmiştir ya toprak. Kokuyu engeller, insanın değersizliğini yansıtır ya çırılçıplak gitmek. İşte bunlar dünyaya ders niteliğindedir. İnsanlar kuş olur uçarlar nitekim. Bugün sürü halindeki kuşları dünyadan göç etmiş insanlara benzetiyorum. Artık özgür olduklarını tahmin ediyorum. Bir süre geldiler, yaşadılar ve tamamladılar hayatlarını. Şimdi istedikleri yere gitmeye kolları açık. Başka türlü kuşlara verilen özgürlüğe tahammülüm yok. Bir kediye verilen yetenek ile kuşa verilen yeteneğe takdir diyemiyorum. Onların insanlara verilen bir cennet olarak bakabilirim. Özgürlüğü bu kadar değerli buluyorum. Yaşamın sefasını, cefasını çektiğime emin olduktan sonra sürmeyi de değerli buluyorum. Ezbere dayalı bir hayata ait olmadığımı biliyorum. Neyden zevk alıp almadığına net ve hızlı karar verebileceğimi iyi biliyorum. Bu hayat düzenin de elinin biraz ezilmesinin de sonrasında o eli kıymetli hale getireceğini iyi biliyorum. İnsanlar çalışanın takdirini veriyorlar inan onuda biliyorum. Doyumu aramayan insanın kendi kafasında empati ve önyargı barındırmadan en orta doğu ülkesinde bile mutlu olacağı inancındayım. Yaşadığı toprağın farkına varan her kesim insan kendi kafasını rahatlatır. Mutluluk zaten kendi kendine düşündüklerini ve eyleme geçirdiklerini yapabilmenin yanıtır. Hayatında hiçbir eylem olmadan bir mutluluk dönütü almak farazidir. Kadere, kader demeden insan bir arpa boyu yol almalıdır. Bir arpa boyunu geçen her insan iyi niyetlidir. İnsanlığın ilk görevini yapmayı becermiştir. Yolun okulla, hobiyle, iş bir bağımlılğı olmayabilir. Bir noktada bir arpa yol almak demek pasaport sahibi olmak demektir. İşte şimdi sen dünyanın her yerinde yaşayabilirsin. Sen gidersin, çekersin, sürersin ve nicelerini yaşarsın. Hayat zaten yaşanır, oturup kalkmayacak bir misafirlik değildir hayat. Planınıza bağlı kalmasanız da hayatın içinde gerçekleştirdiğiniz tüm emeklerinizi bir ödüle bağlamayı unutmayın. Sevgi saygı ve yol ile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir